Sinekli Bakkal Romanında Mekan Olgusu

Doç. Dr. Emine Köseoğlu
Mimar Rukiye Bağlan

Sinekli Bakkal Romanında Mekan Olgusuna Algılama Kavramı Açısından Bakış

Mimarlık zihinde kurgulanan, sınırları belli olmayan, bulanık bir görüntünün birtakım araçlarla somutlaştırılmasını ifade eder. Zihinde oluşturduğumuz görüntüyü belirli bir düzleme oturtur, yüzeylerle çevreler ve mekanları oluştururuz. Söz konusu durum düşünsel ürünün fiziksel ürüne dönüştürülmesi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda mimarlık ve edebiyatın güçlü bir bağ içinde olduğunu söylemek olanaklıdır. Her ikisi de bize yaşama ilişkin kesitler sunar. Edebiyatta bu durum dil ve kelimeler aracılığıyla gerçekleşirken; mimarlık, ifade tekniği bakımından görsel araçlardan yararlanır. Bunun yanı sıra iki disiplin, toplumun kültürünü içinde barındırması ve yansıtması, zamana tanıklık etmesi, ekonomik ve sosyal durumun göstergesi olması gibi birçok ortak özelliğe sahiptir.

Mimarlık mekan yaratma ve algılatma alanıdır ve edimidir. Mekandaki hacim değerleri ışık, doku, ses, koku gibi kişiselleşebilen öğelerle öznelleşir. Bu öznel öğelerin bütünü ile mekanın aydınlığı, gölgesi, rengi, yüzeylerin dokusu, kokusu, tadı hissedilir, taşıdıkları anlamlarla algılanır ve beğeni ölçütleriyle değerlendirilir. Mekan bilinci nesnel öğeleri yönlendiren öznel öğelerin birleşmesiyle oluşur ve gelişir (Demirel; 2004). Gerçeklik, duyu organları aracılığı ile duyumsanmakta; kişisel algı düzeyi, geçmiş deneyimler, kültürel, sosyal, psikolojik vb. etkenlerin etkisi altında şekillenmekte ve algılanmaktadır. Sonuç olarak kişide bu gerçekliklere ilişkin imgeler oluşmaktadır (Ayna; 2011). Mekan içinde bulundurduğu nesnelerle ve insanlarla organik bir bağ kurarken fiziksel ve zihinsel olarak işlerliğine katkıda bulunur. Bu bağlamda mekan ve algının bağlantısını kuracak olursak diyebiliriz ki; mekan insanın duyularla aldığı verileri gruplaştırma ya da ayrıştırma yeteneğiyle anlam kazanır, zenginleşir (Şahin; 2007).

“Sinekli Bakkal” romanı bulunduğu dönemin yaşantısını, kültürünü, sosyolojik durumunu mekansal ve duyusal tanımlamalarla anlatması ve karakterler üzerinde, değişen mekanların etkisini çözümlemesi açısından konu kapsamında incelemeye değer bir örnektir. Gerek olayların geçtiği mekanlar, gerekse mekanların kullanımı, oldukça zengin veriler içermektedir. İnceleme yapılırken mekan, olay anlatımından çok mekan, duyu ve algı ilişkisi çerçevesinde veriler sunan noktalar üzerinde durulmuştur.

Halide Edip Adıvar romanda, bireysel konuların yanı sıra içinde bulunulan dönemin meselelerine değinmektedir. Olaylar II. Abdülhamit döneminde, farklı sosyolojik katmanlardan insanların bir arada yaşamını sürdürdüğü Sinekli Bakkal Sokağı’ında geçmektedir. Abdülhamit döneminin farklı yönlerine de dikkat çeken romanda modernleşmenin devrimden çok yumuşak bir geçişle olması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

Kısaca olay örgüsü özetlenecek olursa, roman ana karakter Rabia’nın doğumu öncesinden başlayarak yetişkinliğine kadar uzanan geniş bir zaman dilimini ele almaktadır. Rabia mahalle imamının torunudur ve imamın evinde doğar. İmam kızı hafız olarak yetiştirir. Çok küçük yaşlarda büyük camilerde mukabele okumaya başlar. Mahallede yaşayan Dahiliye Nazırı Selim Paşa’nın eşi tarafından yetenekli bulunarak konağa davet edilir. Daha sonra konakta Vehbi Dede adlı bir mevleviden musiki eğitimi almaya başlar. 10-11 yaşlarına geldiğinde sürgünde olan babası Tevfik döner, mahalledeki bakkalı işletir. Rabia babasını tercih ederek babasıyla yaşamaya başlar. Annesiyle görüşmeyi keser, fakat konaktaki derslere devam eder. Selim Paşa’nın oğlu Jön Türk’tür ve Avrupa’dan yasaklı yayınlar getirtmektedir. Rabia’nın babası Tevfik ile birlikte yasaklı yayınlarla yakalanır ve Şam’a sürülürler. Rabia mahallede yaşamaya ve babasının bakkal dükkanını işletmeye devam eder. Konakta tanıştığı İtalyan piyanist Peregrini, Müslüman olduktan sonra onunla evlenir. Peregrini, Osman adını alır ve Sinekli Bakkal Sokağı’nda yaşarlar. Rabia’nın hamileliğinde vefat eden imamın evine taşınırlar. II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle Rabia’nın babası sürgünden döner. Romanda olaylar imamın evi, Sinekli Bakkal Sokağı ve Selim Paşa Konağı olmak üzere üç ana mekan çevresinde geçmektedir.

İmamın Evi

İmanın evi, mahallenin mekansal örgütlenmesindeki en önemli öğelerden biridir. Fiziki özelliklerinin yanı sıra eylemsel olarak da halkın uğrak yeri olmaktadır. Bu bağlamda evin mahalle içindeki durumuna romanda şöyle değinilmektedir: “Eğer bir yabancı durur, su dolduran kadınlarla ahbaplık ederse ona mutlaka iki yer gösterilir. Biri Mustafa Efendi’nin İstanbul Bakkaliyesi öteki, arka pencereleri çeşmenin üstüne açılan imamın evi” (Adıvar; 1999, s.10).

“…sokağın biricik üç katlı binası. Gerçi kapısı öteki sokağa açılır fakat Sinekli Bakkal onu benimsemek ister. Çünkü zengin fakir bütün civar halkı, ölüm, doğum, nikah gibi hayati meselelerinde o eve gelmek mecburiyetindedir” (Adıvar; 1999, s.10).

“…Ne kadar acı ve sıkıntılı hatıralarla dolu olursa olsun, gene o ev, Sinekli Bakkal’ın biricik üç katlı evi. Bir nevi mimari abidesi” (Adıvar; 1999, s.10).

Aristo mekanı “nesnelerin birlikteliği” olarak ya da başka bir deyişle, “en geniş anlamından en darına kadar birbirini kapsayan bütün olguların birlikteliğinin bir başarısı” olarak görmektedir. Bu genel kavramsal tanımlama içerisinde, bir mimari mekanın “yaşam mekanı” ve “geometrik mekan” olmak üzere iki farklı boyutundan söz etmek olanaklıdır. Yaşam mekanında esas olan mekanın kullanıcısı üzerinde bıraktığı duygusal izlenimlerdir. Geometrik mekan ise, yaşam mekanının aksine homojen, türdeş ve evrensel bir yapıyı ifade etmek için kullanılmaktadır (Von Meiss; 1996, s.101). İmamın evi ele alındığında hem geometrik mekan hem de yaşamsal mekana ilişkin bilgiler verilmiştir. Mahallenin mekansal organizasyonu içinde önemli konuma sahiptir. Bunun nedeni, zorunlu uğrak noktası olması ve mimari yönüyle öteki yapılardan ayrılmasıdır. Bu zorunlu ilişkiden dolayı mahalle halkı evin sokak üzerinde bulunmasından memnundur.

Mekan kişi tarafından öncelikle duyumsal olarak algılanır, daha sonra mekan içinde geçirilen süreye bağlı olarak zihinsel algılama gerçekleşmektedir (Özen; 2004). Bu konuyu kitapta geçen şu cümle üzerinden açıklamak yararlı olacaktır: “…küçük mescitte vaaza devam edenler, huzurunda bir korku, biraz da rahatsızlık hissederler” (Adıvar; 1999, s.11).

İmam İlhami Efendi mescitte ölüm ve ahiret yaşamını halka korku salmak için anlattığından mescit ve imamının evi halk üzerinde dolaylı olarak huzursuzluk ve tedirginliğe neden olmaktadır. Yine benzer bir noktaya değinecek olursak Rabia’nın üzerinde bu evin etki bırakmasındaki en büyük neden, çocuk yaşta burada yaşadığı olaylardır. Mekana karşı bir ürperti duymasına neden olacak bir olay kitapta şöyle ifade edilmektedir: “Hacı İlhamı Efendi’nin mektep hocalığı günlerinden kalma, değnekle yediği ilk ve son dayağı seneler geçtikçe unutuldu. Fakat bebeğin çamaşır kazanının altında yanması, mavi boncukların beyaz bezden ayrılması; bunları sahiden bir çocuk yanmış gibi hissetti” (Adıvar; 1999, s.25).

Buradan hareketle mekansal algı kişinin mekan içerisinde ya da çevresinde kısa ya da uzun süreli deneyim kazanması ve bu doğrultuda mekanın hatırlanması ile ilgilidir denilebilir. Bu durum hareket ve zaman kavramına bağlı olarak değişir ve gelişir. Zaman içinde olayların unutularak mekana karşı oluşan sınırın ortadan kalkabileceği gibi durumlar mekana karşı mesafeli yaklaşımın devam etmesine de sebebiyet verebilir.

Doğan Cüceloğlu algıyı “duyusal verileri organize ederek anlamlaştırma süreci” olarak ifade etmektedir. Bu süreç sonunda oluşan anlamlı ürün duyu verilerini örgütleyip yorumlama, çevremizdeki görüntü ve olaylara anlam verme olarak tanımlanır (Cüceloğlu; 1992). Duyuların algılama sürecindeki eylemler birbirinden ayrılamadığı gibi, ardışık olarak gelişen zihinsel algılama süreci de duyusal algılamadan ayrılamaz. Zihinsel süreçte, kişi mekana ilişkin zihninde kalan bilgilerle sürekli olarak mekanı yaşayabilir. Bu süreçte kişi geçmiş mekan deneyimlerini, zamanı kullanır. Bu deneyim zaman kavramına, mekanın kullanıcısının psikolojisine bağlı olarak değişir ve gelişir. Mekan algılanırken mekana ait biriktirilen bilgiler tazelenmiş olur (Gezer; 2012). Kişi içinde bulunduğu mekana ilişkin belirli kodlar oluşturur. Kısa bir süre sonra kendine yakın gelen kodları mekanla ve mekanda geçen durumlarla ilişkilendirme yoluna gider ve kodların kalıcılığı artar. Görüntülerin yanı sıra duyma yoluyla elde edilen deneyimler de mekansal algı üzerinde doğrudan etkilidir. Romandan bir örnek üzerinden açıklayacak olursak: “…Hayatına ilk şekillerini veren eski kalıplardan birine, bilmeyerek kendini tekrar sokmuştu. O sesi, o muhteşem cehennem tarifini gece gündüz dinlemişti…” (Adıvar; 1999, s.407).

Rabia’yı etkileyen bir başka nokta bu evde kasvetli şeyler dinlemiş olması ve ev aklına geldiğinde bunları tekrar anımsamasıdır. Lefebvre mekanı tanımlarken yaşanan mekan, algılanan mekan ve tasarlanan mekan olarak birbirini tamamlayan üç öğeden meydana geldiğine değinmektedir. Mekanı algılarken mekanla görsel bir bağlantı kurmasak da duyduklarımızı zihinde canlandırarak mekanı kavramamız mümkün olmaktadır. Burada önemli olan nokta duyduklarımızın mekana ilişkin bıraktığı izlerdir (Lefebvre; 2014). İmamın evinde yaşadığı olaylar Rabia’nın bu eve ilişkin mekansal algısını oluşturan en birincil ve en etkili basamak olmuştur. Ruhunda derin izler bırakan bu evden ve anılarından uzaklaşma isteği roman boyunca hissedilmektedir. Geçmişe ilişkin anıların zihninde mekana ilişkin pozitif izler barındırmaması nedeniyle imamın evi içinde bulunmak istediği bir mekan olmanın çok uzağındadır.

Amos Rapoport’un belirttiği üzere algılama çok sensörlüdür ve çeşitli duyuların birleşiminden oluşmaktadır. Mekan fiziksel anlamda durağan bir yapıya sahiptir. Yapı ve ona ait mekanlar hareket edemezler, fakat insanlar mekan içinde hareket ettikçe ve zamanın değişken olması nedeniyle mekanı oluşturan parçaların birbirleriyle olan boyutsal ilişkileri değişir (Rapoport; 2004).

“…İmamın evi damından temeline kadar tamir edildi. Kiremitler değişti, duvarlar kafes tamir yapıldı, badanalandı, kapılar, tavanlar boyandı” (Adıvar; 1999, s.409).

“…Yapı ilerledikçe yeni sahiplerinin, genç ve neşeli ruhları cephesinde hissediliyor. İmamın ahiretle, cehennemle, gamla, kasvetle dolu ruhu kayboluyor” (Adıvar; 1999, s.409).

Romanda algısal sürecin değişmesiyle duyusal kavrayışın da değişmesinden söz edilmektedir. Algısal ve duyusal süreçler birbirleriyle ilişki içindedir. Algının değişmesi kavrayışın değişmesini etkilerken çevreyi algılamak açısından bu süreç oldukça önemlidir. 8 yıl sonra Rabia hamile iken çocuğunu kendi doğduğu evde doğurmak; annesi ve imam öldükten sonra bu evi tamir ettirerek burada yaşamak istemiştir. Rabia roman boyunca evin kasvetinden, darlığından kaynaklanan huzursuzluğu üzerinde taşımaktadır. Yapılan tadilatla birlikte fiziksel mekanı meydana getiren öğelerde değişiklik yapılması yoluyla algılanan mekanda da değişikliğe ulaşılmak istenmiştir. Bunun sonucu olarak eve ilişkin belleğindeki kötü hatıraların anıların silinmesi amaçlanmıştır.

Sinekli Bakkal Sokağı

Romanda olayların geçtiği sokak, Sinekli Bakkal Sokağı’dır. Bu sokak dönemin tipik İstanbul sokaklarının özelliğini taşımaktadır: “Evler hep ahşap ve iki katlı. Köhne çatılar; karşıdan karşıya birbiri üzerine abanır gibi uzanmış eski zaman saçakları. Ortada baştan başa uzanan bir aralık kalmış olmasa, sokak üstü kemerli karanlık bir geçit olacak…” (Adıvar; 1999, s.9).

“…Sokağın yanları her zaman serin ve loştur” (Adıvar; 1999, s.409).

“…evlerin dışı 20 senedir değişmemişti. Saçaklar çarpık çurpuk, damlar mutlaka kar yağınca akar” (Adıvar; 1999, s.408).

Yazınsal olarak mekanlar tanımlanarak hayal gücü ve deneyimlerimiz aracılığıyla hacme gitmek mümkün olmaktadır. Betimlemeler mekanın algılanmasını sağlayan fiziksel boyutlar, hacim, yüzey, ışık, doku ve mimari elemanlara ilişkin veriler sunmaktadır. Romanda sokak, “…Burası dünyanın herhangi bir yerindeki bir fukara mahallesinden çok farklı değildir. Bir geçitten ziyade bir toplanma yeri: Mahalleli orada muhabbet eder, konuşur kavga eder, eğlenir…” (Adıvar; 1999, s.10) cümleleriyle anlatılmaktadır. Mekanı tanımlı hale getiren fiziksel durumlarla birlikte gerçekleşen eylemlerdir. Bu sebepten mekansal algı fiziksel çevrenin yanı sıra dönemden, toplumdan, kültürel ortamdan, ekonomik durumdan etkilenmektedir.

Lenand’a göre mimarlıkta mekan güçlü bir davranış şekillendiricidir. İnsanların kişisel mekan anlayışı daha çok kültürel olarak belirlenmekte ve çocuklukta yerleşmektedir. Mekandaki algıyı artırmak, mekanı algılanabilir hale getirmek onu oluşturan nesneler arasındaki boşluğu anlamlı hale getirmekle olur. Boyutsal ilişkiler, ancak mekansal deneyimin mekan içinde yaşatılması ile algılanabilir (Roth; 2008).

Romanda, mahalle halkının bütün yaşamı Sinekli Bakkal Sokağı üzerinde geçmektedir. Sokak, sosyal ilişkileri güçlendirici etkiye sahiptir. Karşılaşmalar en üst düzeydedir. Sokakların dar olması rahatsız edici olmaktan çok, insanlar arasındaki iletişimi artırıcı rol oynamaktadır. Karşılaşmaların artması yakın ilişkilerin kurulmasına zemin hazırlamaktadır: “…Babasının bu şakası ona, pencereden maymun seyrettiği günleri hatırlattı…” (Adıvar; 1999, s.161).

“…Sanatkarlık şöhreti pek erken, dayısının bahçesinde Ramazan geceleri Karagöz oynatırken başladı” (Adıvar; 1999, s.161).

“…Çocuklar Sinekli Bakkal’da sabah akşam bu türküyü çağırdılar…”(Adıvar; 1999, s.409).

Mahallede Ramazan gecelerinde Karagöz, orta oyunu oynatılmaktadır. Bu özelliğiyle sokak bir sahne görevi görmektedir. Tiyatro dekorunu andıran uzun, ince minaresi, köşede mor salkım çardağı, altında civarın en işlek çeşmesi, bozuk kaldırımları, kırmızı toprak saksıları, kararmış gaz sandıklarıyla kendi sahnesini oluşturmaktadır. Günlük meseleler Karagöz oyununda, sokakta çocukların oyunlarında, türkülerinde kendine yer bulmaktadır. Sokak için “Neşe ile gümbür gümbür atan canlı bir kainatın ruhu, merkezi” tanımı yapılmaktadır.

Goethe mimari ile düzen ilişkisini şu sözleriyle açıklıyor: “Kendi içinde büyük bir bütünü düzene koyup tamamlamak için ne çok çaba, ne çok düşünce gücü harcanıyor ve sonra bunu uygun bir akılcılıkla dile getirmek için ne çok güç, hayatta nasıl sakin, rahatsız edilmemiş bir konum gerekli” (Aytaç; 2006). Bu açıklamadan romanı değerlendirecek olursak, Rabia’nın mahalle ve dış dünya arasında bir düzen oturtma çabası içinde olduğu görülebilir. Kısa mesafelerde mekanlar bir anda değişmektedir. Rabia bu farklı yaşam tarzları arasında kendini bulma arayışı içindedir. Mahalle sakinleri gibi yaşamının bağlandığı, çocukluğunun geçtiği sokağa karşı derin bir bağlılık duymaktadır. Yeniliğe açık kişiliğe sahip olmasına karşın, karakterini oluşturan temel öğeleri buradaki kültürden aldığından buradan kopamamaktadır. Onun gözünde sokak “sevimli, hususi, teklifsiz ve insani bir kıta”dır. Halka nazaran dışarıya dönük bir yaşamı olsa da huzur bulduğu yegane şey bu sokaktaki yaşamıdır.

Selim Paşa Konağı

Konağın sahibi Selim Paşa döneminin Dahiliye Nazırı’dır. Devlet erkanından olması nedeniyle güç ve kudretin temsilidir. Konakta ailesi ve hizmetkarlarıyla birlikte yaşamaktadır:
“…Selim Paşa’nın sadeliğe, genişliğe, ışığa dayanan, dürüst, zevkli evi…” (Adıvar; 1999, s.175).

“…dairem konağın ta öteki ucunda…” (Adıvar; 1999, s.45).

“…Hilmi’nin odasında toplanılır, konuşulur ve konser verilirdi…” (Adıvar; 1999, s.71).

Konak romanda söz edildiği gibi sade, genişliğe ve ışığa önem verilen zevkli bir evdir. İçinde farklı daireler bulunur ve bu dairelerde farklı sanatsal etkinlikler yapılır. Konakta, doğu kültürünün yanı sıra batılı yaşam tarzına da heveslenen kişiler bulunmaktadır. Giyimleri, uğraşları, okuduklarıyla bu kimseler ötekilerden ayırt edilebilir durumdadırlar.

Mekanın duyularla okunabilirliğinde görselliğe etki eden mekanın ışığı, rengi ve öteki görsel imgeler mekanın fiziksel varlığıyla, görünenle kavranan arasında kurulan bağların öznel olmasıyla farklılaşmakta ve çeşitlenmektedir. Descartes mekanı parçaların niteliklerinden daha fazla olarak tanımlıyor. Mekansal organizasyon insanlarla doğal ortam arasında bir arayüz belirlerken insan davranışlarını şekillendirmesi yönünden de önem taşıyor (Descartes; 2013). Bu bağlamda konağın Avrupai tarzı batı kültürüne ait eylemlerin duyumsal olarak yadırganmasına engel oluyor.

Konak mahalle dışında bir yaşamın varlığının somut ispatı niteliğindedir. Konak için, sokağın dışa açılan kapısı demek de olanaklıdır. Sokak ve dışarı arasındaki geçişi sağlayan bir köprü görevi üstlenmektedir: “…Birinci katta ayakları yumuşak halılara gömüldü. Tavanda ışık hevenkleri gibi asılı duran avizelerin aksettirdiği uzun aynalarda sıra sıra Rabia’lar beliriyor, kayboluyor. Bir kapının arkasında tef çalınıyor, ziller şakırdıyor, oynayan ayak sesleri…” (Adıvar; 1999, s.33).

“…etrafındaki hava hiç de ahret havası değil…”  (Adıvar; 1999, s.32).

“…Bu yeni hayat şekli Rabia için esaretten kurtulma gibi bir şey oldu…” (Adıvar; 1999, s.62).

“…Rabia, konakta gözlerini kamaştıran şenlikli bir akşam geçirdi…” (Adıvar; 1999, s.65).

Mekanın içi ve dışı olarak tanımlayabileceğimiz iki bölge vardır. İç ve dış arasındaki arakesit, mekanın sınırını oluşturur. Bu sınır, her zaman katı ve dolu değildir. Sınır, mekanı çevreden ya da öteki mekanlardan ayıran ya da farklılaştıran bir öğedir. Yine bu kapsamda, romanda imamın eviyle zıt öğeler barındırması ve kişilerde birbirinin tümüyle karşıtı hisler oluşturması bakımından konak önemlidir: “Rabia, Selim Paşa Konağı’nın geniş caddesine çıkınca yeni bir dünya keşfetmiş gibi sevindi. İki tarafı büyük bahçeler içinde, bahçe ortalarında konaklar, her kapının önünde büyük fenerler… Kapılardan birine uşağın ardı sıra girdi. Hanımelleri, yasemin ve akasya kokuları, fıskiyenin şırıltısı… Bunlar çocuğun yüreğine tatlı bir çarpıntı verdi” (Adıvar; 1999, s.32).

Bahsedildiği gibi konak, mahalle ve dış dünya arasında bir geçit niteliğindedir. Konak Rabia’ya farklı bir dünyanın kapılarını açmaktadır. Algılanan dünyanın değişmesiyle birlikte fiziksel çevrenin boyutu da değişmektedir. Bu dünya Rabia’nın daha evvelden rastlamadığı birçok yenilik barındırmaktadır. Mekanlar ahiret havasından arınmış, mekanın değişimiyle birlikte dünya algısı da tamamen değişmiş, sanat, siyaset, müzik, eğlence gibi meseleler ön plana çıkmıştır. Rabia’nın dünya algısının gelişimi, sanatla iç içe bir yaşam sürmesinin ana kaynağı buradaki yaşamdır. Burası Rabia’ya dünyevi kaygılardan uzak, ferah bir yaşam sunmaktadır.

Sonuç Yerine

Romanda Sinekli Bakkal Sokağı, imamın evi, Selim Paşa Konağı gibi mekanlar olayların geçtiği mekanlardır. Bunların yanı sıra yalnızca adına değinilen, varlığının fiziksel olmasından çok kişilerin ruh dünyası üzerindeki etkisine tanık olduğumuz mekanların varlığını da görmekteyiz. Beyrut, Şam, Gelibolu gibi yerlerde bir olayın yaşanmasına uzaktan tanık olmaktayız. Bu mekanlar sürgün yerleri olduğundan korku, özlem, tedirginlik gibi hislerle mekansal varlıklarını tanımlı hale getirmektedir.

Mekan tanımları yapılırken mimari özelliklerinden ayrıntılı olarak söz edilmiş, böylece mekanların zihinde canlanması kolaylaşmıştır. Mekanları kavramanın görme, duyma, dokunma gibi duyularla sağlanmasının yanı sıra huzur, ferahlık, özlem, korku gibi hissel öğelerle de insan karakteri üzerinde yarattığı etkinin anlaşılması pekiştirilmiştir. Karakterlerin dış dünyaya karşı düşüncelerini içinde bulundukları mekanlarla kurdukları ilişkilerden anlamamız olanaklıdır. Sokakta yaşayan halkın sokağa olan bağlılığı, Selim Paşa Konağı’ndaki Jön Türklerin batılı yaşam tarzına olan hayranlıkları nedeniyle, Avrupa’dan getirtilen mobilyalarla dairelerini döşemeleri bu durumu kanıtlar niteliktedir.

Sinekli Bakkal romanı bir dönem romanı olması açısından gerek dönemin mimarisi, kültürel yaşantısı, gerekse siyasi durum hakkında bilgiler vermesi açısından önem taşımaktadır. Bir sokak üzerinde, birbirine çok yakın mekanların, mimarlığın, buralarda gelişen olayların, yaşayanların, kişiler üzerinde oluşturduğu değişken algıların etkilenmesi açısından incelemeye değer bir eserdir.

Kaynaklar

  • Adıvar, H. E.; “Sinekli Bakkal”, İstanbul: Özgür Yayınları, 1999.
  • Ayna, A.; Domaniçli, S.; “Duyusal Hacim” Mimari Tasarım Eğitimi: Bütünleşme, 20-21 Ekim 2011, MSGSÜ, İstanbul 2011.
  • Aytaç, G.; “Geothe”, İstanbul: Say Yayınları, 2006.
  • Cüceloğlu, D.; “İnsan ve Davranışı” İstanbul: Remzi Yayınevi, 1992.
  • Demirel, E.; “Mekanın Kurgusu Boşluğun Mimarisi”, Mimarlık Dergisi, S.315, 2004.
  • Descartes, R.; “Yöntem Üzerine Konuşma”, İstanbul: Say Yayınları, 2013.
  • Gezer, H.; “Mekanı Kavrama Sürecinde Algılama Bileşenleri” İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S.11, 2012.
  • Lefebvre, H.; “Mekanın Üretimi” İstanbul: Sel Yayıncılık, 2014.
  • Özen, A.; “Sanal Ortamlarda Mekansal Okuma Parametreleri ve Sanal Müzeler”, Y. Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2004.
  • Rapoport, A.; “Kültür Mimarlık Tasarım” İstanbul: Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2004.
  • Roth, M. L.; “Mimarlığın Öyküsü”, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2008.
  • Şahin, B.; “Feng Shui Paradigması Olarak Mekansal Deneyim”, Y. Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul, 2007.
  • Von Meiss, P.; “Elements of Architecture: from Form to Place”, New York: Van Nostrand Reinhold Pub, 1990.