Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi ve Tarih, Edebiyat ve Mimarlık Bağlamındaki Yansımaları

Prof. Dr. Nevnihal Erdoğan
Berna Çaçan

Giriş

17. yy’ın sonuna kadar gerek devlet idaresinde gerekse halk nezdinde güçlü yapısını koruyan Osmanlı dışa açılma gereği duymamıştır. Ancak 18. yy ile birlikte gelen, içte ve dışta savaş alanlarındaki yenilgiler Osmanlının yüzünü Batıya, Avrupa’ya çevirmesini sağlamıştır. Dışa açılmanın en önemli dönemlerinden, belki de başlangıçlarından birisi Sultan 3. Ahmet’in (1673-1736) padişahlığı sırasındadır.

Mizaç itibariyle barış yanlısı politikalar uygulamaya çalışsa da, Sultan, saltanatı döneminde Rusya, Avusturya ve İran ile ortaya çıkan savaşları engelleyememiştir. En sonunda 1718’de Avusturya ve Venedik ile imzalanan Pasarofça Antlaşması’ndan sonra devletin içinde bulunduğu durum daha net idrak edilmiştir. Islahat hareketleri başlamış ve bu yeni siyasetin icabı olarak Batıyı görmek ve gözlemlemek amacıyla Fransa’ya elçi gönderilmesine karar verilmiştir. Bu nedenle de Pasarofça Antlaşması sırasında 2. Delege unvanıyla görev yapan ve dış ilişkilerde son derece deneyimli bir kişi olan 28 Mehmet Çelebi’nin “Fevkalade Elçi” sıfatıyla Fransa’ya gönderilmiştir. Fransa Kralı 13 ve 14. Louis dönemlerinde de Türk elçileri burada görev yapmıştı ancak Çelebi’nin Fransa’da uyandırdığı sempati ve Osmanlıya getirdiği yenilikler kendisini öncekilerden üstün bir şöhrete ulaştırdı. Lale Devri’nin (1) en parlak yıllarında Fransa’ya gittiğinde 14. Louis ölmüş yerine 15. Louis tahta geçmişti. Çelebi’nin ziyareti sırasında Kral 12 yaşındaydı.

1660’ların sonuna doğru Edirne’de doğan Mehmet Çelebi’nin babası seksoncubaşı (2) Gürcü Süleyman Ağa’dır. Çelebi Enderun’da (3) ayrıntılı bir eğitim almış ve Yeniçerilerin 28. Ortasına (4) katılmıştır. Günümüze kadar gelen lakabı da bu görev aldığı ortadan kalmadır. Aldığı eğitimi sayesinde yüksek makamlarda görevlendirilmesinin yanısıra “Çelebi” unvanı da almıştır. Pasarofça Antlaşması’ndaki başarıları sonucu Paris’e elçi olarak gönderilen Çelebi burada gördüklerini, edindiği deneyimleri en ince ayrıntılarına kadar yazıya aktarmıştır. Kaleme aldığı Paris Sefaretnamesi, Osmanlı tarihindeki kırkı aşkın sefaretnamenin belki ilki değildir ama en çok tanınanıdır (5). Bunun en önemli nedeni ise değeri kıymeti bir yana, memleket hayatına yaptığı önemi etki ve değişimlerdir. Çelebinin bu hatıratı Türkçe ve Fransızca olarak çeşitli tarihlerde yayımlanmıştır. Ayrıca kendisi Fransa’dan döndükten sonra seyahati bütün ayrıntısıyla temize çektirerek padişah 3. Ahmet’e bir takrir (6) şeklinde sunmuştur.

Çelebi Mehmet yaklaşık olarak seksen kişilik maiyetiyle ve ileride sadrazamlık makamında bulunacak oğlu Sait Efendi’yi de alarak 7 Ekim 1720’de Fransız Elçisi Marquis de Bonnac’ın hazır ettiği bir gemi ile yola çıkmıştır (7). Yolculuğu boyunca (13 Ekim 1720-8 Ekim 1721) elde ettiği deneyimler ve bilgiler mimarlıktan, eğitim ve bilim kurumlarına kadar batılılaşmanın dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmiş ve Osmanlı için model olmuştur. Çelebi’nin bu seferini tamamlayıp da Osmanlı topraklarına geri döndükten sonraki yaşamı bir öncekine tezat oluşturacak derecede sıradan geçecektir. Lale devrinin yarattığı hoşnutsuzluklar ve savaş meydanlarında yaşanan başarısızlıklar halkı galeyana getirmiş, sonunda 1730’da İstanbul’da Beyazıt hamamında tellak olarak görev yapan Halil adlı bir isyancının önderliğinde Patrona Halil İsyanı patlak vermiştir. Sultan 3. Ahmet tahtan indirilmiş ve 28 Mehmet Çelebi de gözden düşmüştür. Daha önceki yaşamının tersine basit bir görevlendirilmeyle Kıbrıs valiliğine atanmış ve 1732’de burada vefat etmiştir.

Aslında bu ziyaretin, Fransa ile Türkiye arasında bir anlaşma yapılması, İspanya ile ilgili bazı müzakerelere zemin hazırlanması gibi birçok siyasi hedefi vardı. Ancak Fransa’nın içinde bulunduğu koşullardan ötürü bunlar gerçekleştirilemedi. Ancak öte yandan bu ziyaret Osmanlı topraklarına yeni fikirler getirdi.

Makalemizde, modern tarihte büyük bir iz bırakmış bu elçilik ziyareti ve Sefaretname’si, tarih, edebiyat ve özellikle mimarlık sanatına yansımaları açısından incelendi. 28 Mehmet Çelebi’nin özgün Sefaretname’si, Şevket Rado’nun “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri” adlı sadeleştirilmiş ve düzenlenmiş Sefaretnâme’si, Gilles Veinstein’in “İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları” (Kâfirlerin Cenneti) adlı incelemesi ve olayı sahneye uyarlayan Hikmet Temel Akarsu’nun “Osmanlı Sefiri” adlı üç perdelik müzikali gibi edebi eser ve yapıtların arka planlarından çıkarsamalarla Osmanlı modernleşme sürecinde kent ve mimarlıktaki yenilikçi fikirler, değişimler ve ilk öncü eserler ele alındı. Farklı disiplinleri bir araya getiren çalışmada (mimarlık, tarih, edebiyat) bu disiplinlerin yöntemleri de birbirini tamamlayacak şekilde kullanıldı.

28 Çelebi’nin Sefaretnamesi Üzerine Yazılan Eserler

Elçilik heyetinin gözlem, izlenim ve sefaretnamesinden oluşan dönüşüm ve akımlar resim, mimarlık, moda, devlet idaresi, sosyal yaşam, musiki gibi alanlarda yankı bulurken dönemin hemen ertesinden günümüze kadar varan süreç içerisinde bu tarihsel olay gerek devlet ricalinde, gerek akademik ortamlarda gerekse de edebiyat alanında derin ilgi görmüş, hakkında incelemeler yapılmış, kitaplar kaleme alınmıştır.

“Paris’te Bir Osmanlı Sefiri”/ Şevket Rado

Bunların en başında seyrüserüvenin baştan sona hikâye edildiği küçük bir seyahatnâme olan “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri” (8), özgün sefaretnamenin sadeleştirilmesinden yola çıkılarak Şevket Rado tarafından kaleme alınmıştır ki; bu anahtar metnin öncelikle okunmasında büyük yararlar vardır. Söz konusu kitabın önemini “Edebiyatta Mimarlık” kitabından Hikmet Temel Akarsu’nun makalesinden alıntılarla aktaralım: (9) “Metin kısa, sade ve fakat edebî bir dille kaleme alınmıştır. İllüstrasyonlar, gravürler ve başka türden desenlerle bezenmiş, hadiseler canlandırılmıştır. Kitap bu özellikleriyle heyecan verici bu seyrüserüvenin ruhunu pek güzel yansıtmaktadır. O devrin algılarını, geniş görüşlü devlet adamlarının soğukkanlı diplomatik teatilerini ve her şeyden önemlisi Batı karşısında artık yavaş yavaş gerileyen ve çürümeye yüz tutan Osmanlı uygarlığının Batı’da teknik, mimari ve yönetsel olarak neler olup bittiğini görerek büyük dersler çıkarmasını bu kitapla birlikte sade bir anlatı içerisinde görmek mümkündür”.

Paris’e giden (kimi kaynaklara göre hizmetlileri ile birlikte) 400 kişilik heyetin seyehati Şevket Rado’nun Türkçeleştirdiği Paris’te Bir Osmanlı Sefiri (28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi) adlı kitapta kısa bölümler halinde ve şu aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir. Başlıklardan da anlaşılacağı gibi gezilen ve görülen yerler mimari, sanat ve teknikler açısından dönemin en önemli yeniliklerini taşıyan mekânlardır ve 28 Mehmet Çelebi, sefaretnamesinde büyük bir sorumluluk örneği göstererek bu yenilikleri ayrıntıları ile yazıp dönemin devletteki yüksek makamlarına teslim etmiştir.

Fransa’ya Varış – Karantina Günleri – Yola Çıkış – Kadınlara Gösterilen İtibar – Kanal Üzerinden Seyahat – Toulouse ve Bordeaux Şehirleri – Cezir ve Meddin Nasıl Olduğu – Bordeaux Kalesinde – Paris Şehrinde – Alay Düzülüyor – Paris Şehri – Kralla Görüşme Hazırlığı – Kralın Huzurunda – Vasinin Daveti – Kral ile Beraber Av Partisi – Askeri Hastanede – Kral ile Şakalaşma – Kralın Hazine Dairesinde- Sınır Boylarındaki Kalelerin Maketleri – Kralın Merakı – Operada Bir Gece – Saray Operasında – Sarayları Ziyaret – Versailles Sarayında – Trianon Sarayı – Marly Sarayında – Versailles’deki Odalar, Duvarlar ve Saatler – Kralın Ahırları ve Bahçeleri – Paris Şehrinde Görülenler – Kilim ve Ayna Atölyesinde – Yine Paris Şehri – Paris’te Ramazan – Krala Veda – Rasathane’yi ziyaret – Sığır Avı – Hayvanat Bahçesinde – Ayrılış

“İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları” ya da öteki adıyla “Kâfirlerin Cenneti” / Gilles Veinstein, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz

Şevket Rado’nun kitabı dışında kendisi de İTÜ mezunu bir mimar olan değerli edebiyatçı Murat Aykaç Erginöz’ün çevirisinden Gilles Veinstein’in “İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları” ya da öteki adıyla “Kâfirlerin Cenneti” adlı kitabını da bu bağlamda dikkatle incelemek gerekir (10). Bu kitabı da yine aynı makalede yer alan Hikmet Temel Akarsu’nun tarifleriyle aktaralım: “Söz konusu kitapta olaylara daha yakından giriliyor. Ramazan’da Müslümanların oruç açmasını izlemek isteyen Fransız matmazellere diplomatik teamüller gereği izin verilmesi sonucu meydana gelen absürd ve komik olaylar, kültür çatışmaları ve karşılıklı hayranlıklar olağanüstü etkili bir dille anlatılıyor.”

Gilles Veinstein’in kitabı, Şevket Rado’nun kitabına göre biraz daha geniş kapsamlı olup sonunda ek metinler içermektedir. Bu ek metinlerde elçilik ziyaretinin yankıları, dedikoduları ve yorumlar olduğu kadar dönemin bazı devlet adamlarının notları, günlüklerden özetler ve mektuplar yer almaktadır. Dolayısıyla bu tür dönemsel kayıtların ışığında olan biteni daha net bir şekilde algılamak mümkün olabilmektedir. Örneğin 28 Mehmet Çelebi’nin oğlu Çelebizade Sait Efendi’nin Fransa’da sosyetenin ilgi odağı olması, Clichy’de katıldığı uykusuz geceler, saraylarda yaşanan bin bir sergüzeşt, dedikodu ve daha sonra dillere pelesenk olacak sayısız efsane kimi söylenti ve abartılarla beslenerek bugüne kadar ulaşmıştır.

Gilles Veinstein’in kitabında alt başlık olan “Kâfirlerin Cenneti” kitabın ve dönemin ruhunu da pek güzel açıklamaktadır. Zaten kitap, Osmanlı heyetini oruç açarken, yemek yerken ya da teravihde izlemek isteyen Fransız matmazellere ilişkin anlatılara da yer vererek söz konusu sefaret ziyaretinin sivil toplum üzerindeki yankılarını da uzun uzadıya anlatmaktadır, bu anlamda çok değerli bir kaynak özelliğindedir.

“Osmanlı Sefiri”/ Hikmet Temel Akarsu

28 Mehmet Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi’nden yola çıkılarak ortaya konmuş eserlerin sonuncusu da Hikmet Temel Akarsu tarafından yazılan ve Devlet Tiyatroları repertuarına oybirliği ile kabul edilen üç perdelik müzikal komedi “Osmanlı Sefiri”dir (11). Söz konusu tiyatro eserinde Hikmet Temel Akarsu, 28 Mehmet Çelebi’nin oğlu Çelebizade Sait Efendi çevresinde kurduğu dramatik yapıda, matbaanın Türkiye’ye geliş sürecini başlatan bu sefaret ziyaretinde Osmanlı heyetinin başından geçenleri abartılı bir tarzda ve mizahi unsurlarla zenginleştirerek ve sahne sanatına uygun hale getirerek anlatır.

Eserde Osmanlıdaki modernleşmenin en önemli kilometre taşlarından biri olan matbaanın Türkiye’ye getirilmesi Fransız aristokrasisine ilişkin fasadlar ve yaşam alışkanlıkları arka plan alınarak zaman zaman gerçeğe göndermeler yapan mizahi bir entrika içinde işlenir.

  • Fransa’daki ve dönemin Türkiye’sindeki kadın-erkek ilişkilerindeki karşıtlık ve algı farkı eserin temel çatışma unsurunu meydana getirir.
  • Buna karşın olağanüstü yenilikçi bir düşünce yapısına ve ülke sevgisine sahip Türklerin, başta 28 Mehmet Çelebi ve Çelebizade Sait Efendi olmak üzere modernleşme unsurlarını Türkiye’ye taşımak için gösterdikleri gayret dönemin Paris sosyete yaşantısı arka plan edinilerek anlatılır.
  • Bu anlatılarda olağanüstü elçilere mahsus kançılaryalar, Palace de Clichy’de yer alan sosyete binaları ve Paris Opera Binası mekân olarak kullanılır.
  • Kitapta yer alan desenlerle dönemin modası, giyim, kuşam tarzı ve yaşam alışkanlıkları tasvir edilir.
  • Diyaloglarda her ne kadar mizah unsuru ağır bassa da dönemin siyasası, kültürel gayeleri, devletlerarası ilişkiler, başta matbaa olmak üzere teknik yeniliklerin ele geçirilmesi ve gelişkin kültürel, mimari ve sanatsal uygulamaların iktibası (ödünç alınması) için gösterilen çaba alttan alta verilir.

28 Çelebi’nin Osmanlı İmparatorluğundaki Sosyal ve Mimari Alandaki Yenilikçi Yansımaları

Sosyal hayat: Sefaretname’de med ve cezir gibi coğrafi olaylardan, Fransa’nın yönetim sistemine (Fransa’da devletin kral tarafından yönetildiğinden ve kabine sisteminin uygulandığından söz edilir) kentin sosyo-kültürel yaşamına varıncaya kadar birçok ayrıntıyı görmek olanaklı. Örneğin Fransa’da kadınlara gösterilen itibarın erkeklerden üstün olduğu, kadınların sosyal yaşamın içinde bulunduğu anlatılır ki o dönem için bu Osmanlı’da olacak şey değildir. Ayrıca Fransa’da yine kendisinin gayet garipsediği bir gelenek vardır. Fransız halkının önem verdikleri birinin yemek yiyişini, yataktan kalkıp elbiselerini giyinişini dahi merak ederek izlemek adetleri, ilgi çekicidir (12). Çelebi’nin seyahati de Ramazan ayına denk gelmiş; iftar vaktini eda etmeleri ve teravih namazı kılmaları halk tarafından ilginç karşılanarak izlenmek istenmiştir.

Yine Batı sanatının bilinmeyen birçok sanatsal türünün Doğu’ya aktarılmasında ve burada yaygınlaşmasında Çelebi’nin sefaretnamesinin payı yadsınamaz. Kendisi opera (13) kelimesini ilk kez duyan ve ülkemize ilk getiren kişi olarak da müzik tarihine geçmiştir.

Avrupalıların Osmanlı hakkındaki bilgileri yalnızca savaş alanlarındaki izlenimlerinden oluşmaktaydı. Ancak Çelebi, kültür, ilim ve yaşam tarzı gibi eksik yanların tamamlanmasında önemli rol oynadı. Bir nevi Türk Modası olarak tanımlanan Turquerie akımı giyimden resme, mimarlıktan müziğe pek çok alanda etkili oldu. Paris modasında değişimler oldu; Parisli kadınlar arasında bir Türk modası başladı. Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma, Türk Marşı ve öteki Alla Turca eserleri bu modadan beslendi (14).

Mehmet Çelebi ve maiyetindekiler büyük ressamlara ve gravürcülere de konu olmuştur. 15. Louis, zamanının ünlü ressamı Parrocel ve Martin ile ötekilere Çelebi’nin portrelerini yapmaları emrini vermiştir. Kendisi duvar halılarına resmedilmiştir. Hâlâ Fransa’da Milli Mobilya Mağazası’nda yer alan, Perrot tarafından 1731-1734 tarihleri arasında yapılan goblen halısı türünün en güzel örneklerindendir. Sonrasında Osmanlı topraklarına gözlük camları, dürbünler, saatler ve büyük aynaların geldiğini görüyoruz.

Kent ve mimarlık: İlk kez gelen matbaa bunların başında gelir. 28 Mehmet Çelebi’nin oğlu Mehmet Sait Efendi İbrahim Müteferrika ile Osmanlıya matbaayı getiren kişi olacaktır. Avrupa mimarlığı (Barok) Osmanlı mimarlığın etkilemiş sivil mimari gelişmiştir. Fransa’dan getirilen planlar dikkate alınarak birçok saray, kütüphane ve kasırlar yapılmıştır. Örneğin Çelebi’nin Paris’ten getirdiği Versailles ve Fontainbleu saraylarının planlarından esinlenerek Sadabat Kasrı ve 3. Ahmet Çeşmesi yapılmıştır (15).

18. yy Fransa’sının gerek mimarlık ve gerekse sanat ve bilim alanındaki gelişmişliğini görmemize olanak sağlayan Mehmet Çelebi eserinde bunun için sayısız örnekler vermiştir. Fransa’daki kanal ve kemer mimarlığı, geçtikleri tünellerin çizimleri, şehirlerin mimari özelliklerini veren yüksek katlı bina tasvirleri (16), görkemli sarayların en ince ayrıntılarına varıncaya kadar havuz, bahçe ve fıskiyeleriyle betimlenmeleri (17), Kral 15. Louis’nin görkemli ahırlarının mimari ayrıntıları Fransız mimarlığının oldukça ileri düzeydeki gelişmişliğini ortaya koyarak Osmanlıdaki mimari yapılardaki değişimi ve Batı tarzı eserlerin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır.

Çelebi, Fransa’da dolaştığı atölye ve fabrikaları, rasathane, devahane (eczahane), teşrihhane (anatomi ya da otopsi çalışması yapılan yer) ve tabibhane (Tıbbiye) gibi yerleri ayrıntılarıyla anlatmıştır.

Değerlendirme

Zamana ve mekâna bir nevi şahitlik eden Çelebi’nin bu incelediğimiz sefaretnamesi 18. yy için tarihsel bir belge  olmanın ötesinde edebi, mimari ve beşeri bilimler bakımından önemli bir kültürel kaynaktır.

Ziyaretleri ve gördükleri daha niceleri Türklerin düşünsel ve mekânsal algılarında şok edici dönüşümlere yol açmış ve bu seyahat sonrasında İstanbul’a taşınan bu algılar kültür dünyamızda büyük yankılar uyandırmıştır.

Her ne kadar seyahatin en somut neticesi matbaanın 1728 yılında Türkiye’ye gelmesini başlatan süreci ateşlemiş olması ise de söz konusu seyahatte yaşanan kültürel şoklar tarihimizde eşi benzeri az bulunur bir dönüşümün miladı olmuştur. Hikmet Temel Akarsu (18): “Her şey bir peri masalı gibi… Ve her şey mekânsal ve kültürel algının olağanüstü farklı; taban tabana zıt olmasından ileri gelmekte…“ (Edebiyatta Mimarlık, YEM Yayın Sf: 456)

Denebilir ki Türklerin ve Frenklerin bu ilk birebir diplomatik ilişkileri Batı ile Doğu’nun ilk yüz yüze karşılaşması olmuş ve Türkiye’nin kendi Doğulu ve geri kalmaya başlamışlık kodları üzerinde ciddi ciddi düşünmeye başlamasının ilk adımı olmuştur.

Notlar

1. Lale Devri (1718-1730): 3. Ahmet döneminde yaşanan bu devir edebiyattan, mimariye birçok alanda değişim ve yenileşmenin gerçekleştiği batı modeli bir yaşam tarzının özellikle Osmanlının önde gelen aileleri arasında yaşandığı, sıradan halkın pek dahil olamadığı bir dönemdir. Bu sırada sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’dır.

2. Saksonya’dan getirilen av köpeklerinden sorumlu birliklerin komutanı. Padişah ava çıktığında birliğiyle ona eşlik ederdi. Dolayısıyla bu vazifenin padişaha son derece yakın olmayı gerektirmesi seksoncubaşılığı önemli kılmıştır.

3. Saray okulu.

4. 28. tabur.

5. Şevket Rado, “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri”, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016, İstanbul, s. 94.

6. Takrir: Anlatış. www.tdk.gov.tr

7. Asuman Akay Ahmed-Emre Çay, “XVIII. Yüzyılda Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin Fransa’ya Bakışında Kültürlerarası Değerlendirme”, International Periodical ForTheLanguages, Literature and History of Turkish, V. 8-10, 2013, Ankara, s. 3-4

8. Şevket Rado, “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri”, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016, İstanbul.

9. Hikmet Temel Akarsu, “Paris’te Bir Osmanlı Sefiri”, Edebiyatta Mimarlık (Hazırlayan: Hikmet Temel Akarsu, Nevnihal Erdoğan), YEM Yayın, 2016, 1.baskı, İstanbul, s.454.

10. ”İlk Osmanlı Sefiri 28 Mehmet Çelebi’nin Fransa Anıları” ya da öteki adıyla “Kâfirlerin Cenneti” /Gilles Veinstein, Çeviren: Murat Aykaç Erginöz”

11. ”Osmanlı Sefiri”, Hikmet Temel Akarsu (Küçük Yayıncı, İstanbul, Şubat 2017)

12. Rado, a.g.e., s. 82.Sehzade_Camii_9.jpg izlenme tarihi: 06 03 2016

13. Kendisi bu kelimeye “Opare” diyecektir. Rado, a.g.e., s.54.

14. Rado, a.g.e., s. 95.

15. Rado, a.g.e., s. 94.

16. “Paris şehri aslında İstanbul kadar yoktur. Lakin binaları üçer, dörder kat olup yedi kat yapılmış haneleri dahi çoktur. Her tabakasında bir kalabalık çoluk çocuklarıyla otururlar. Sokakları geniş olup baştan başa dört köşe yontulmuş kaldırım taşı ile örtülmüştür. Hanelerin çoğu kargir (Taştan ya da tuğladan yapılmış) binadır. Sağlam yapılmıştır ve hoş görünüşlüdürler.” Rado, a.g.e., s. 80.

17. “Bir kral sarayı bina olunmuş. Pek hoş olan biçimiyle, altı kubbeli buhurdanı andırır; ince işlemeciliği bakımından çekmece saatine benzer.” Rado, a.g.e., s. 28.

18. Akarsu a.g.e