Mimarlık, Eğitim, Akış

Prof. Dr. Pınar Dinç Kalaycı

Tüm mesleklerin bir dönüşümün eşiğinde olduğu, mevcut işleyişle çözemeyecekleri sorunlarla yüz yüze gelmelerinin mesleklerin yapısal dönüşümlerini zorunlu kıldığı, uzmanlık gerektiren bilginin  gelecekte toplum içinde daha yeni ve nitelikli yollarla paylaşılabileceği ve buna bağlı olarak da mesleklerin giderek çözüneceği, dağılacağı, yok olacağı düşünülmektedir. Benzer şekilde mimarlık mesleğinin de çözünümü söz konusudur:

1) Tasarım ve ifadenin dijitalleşmesi, dijital tasarımların daha detaylı olabilmesini, kolay düzeltilebilmesini ve kolay paylaşılabilmesini beraberinde getirmektedir.

2) Algoritmalar, parametreler üzerinde hareket ederek kriterlere en uygun olan çözümün elde edilmesini sağlamaktadır.

3) Simülasyonlar, eskisine göre çok daha karmaşık problemleri çözebilmekte, fizik biliminin farklı alanlarını konstrüksiyon problemlerinin çözümüne dahil edebilmektedir.

4) Kolaylıkla öğrenilebilen ve kullanılabilen bilgisayar programları, mimar olmayanların da sanal modeller ve tasarımlar üretebilmelerine yardımcı olmaktadır.

5) Online platformlar, kullanıcıyla profesyonel ve hatta profesyonel olmayanları bir araya getirerek her tür mekansal tasarım ve üretimin yapılabilmesini ve hatta inşanın finansmanını örgütleyebilmeyi olanaklı kılmaktadır.

6) Her konudan sorumlu olan mimar yerine tüm aktörlerin kendi ilgi/bilgi alanlarıyla sisteme dahil olabildiği Bina Bilgi Modellemesi yaygınlaşmaktadır.

7) Üç boyutlu yazıcılar bina üretim süreçlerine dahil olmuş ve giderek daha büyük boyutta yapısal parça ve hatta yapı bu yazıcılarla üretilebilir hale gelmiştir.

8) Robotlar üretime katılmış, robotsuz üretilemeyecek mimariler ve kendi kendini örgütleyebilen robot gruplarının insansız üretim yapabildiği otonom sistemler gündeme gelmiştir.

9) Tasarımlar büyük hafızalarda depolanmakta, ödünç alınabilmekte, yeniden kullanılabilmekte ve tasarıma ait her türlü veri alış verişi hem disiplinler arasında hem de tasarımcılar arasında yapılabilmektedir.

10) Dijital açık arşivler farklı disiplinleri bir araya getirmenin ötesinde, disipline ilgi duyanların beğeni albümleri oluşturabilmesini sağlamaktadır (Susskind & Susskind, 2015).

Bütün bu gelişmeler, herkesin tasarımcı haline geldiği, tasarımla inşa arasındaki sınırın bulanıklaştığı, bir tasarıma birden çok kişi ve grubun dahil olduğu, hatta iş yükünün insan gruplarından robot gruplarına aktarıldığı bir ortamı tanımlamaktadır. Teknolojik ilerlemelerin mesleği egemenliği altına aldığı, onu dönüştürdüğü söylenebilir. Dönüşüm kontrollü, duyarlı, akıllı ve ahlaklı olabilmelidir. Dönüşürken insan ve doğa dışlanmamalıdır. Dijitalleşme, insani olana yeni ufuklar açacak şekilde kullanılmalıdır. İnsan, dönüşümün anahtar kavramı olduğunda mimarlık da teknoloji için değil insan için yapılmaya devam edecektir.

Akış(lar) ve Mimarlık

Dijitalleşerek dönüşen çağda insanın, verinin, doğanın ve gücün akışkanlaşması, 2019 Dünya Mimarlık Festivali’nin de teması olmuştur. Yapıların durağanlığına karşılık; araçların, insanların, verinin, çalışanların, suyun, kanalizasyonun, trafiğin, enerjinin, ticaretin, politik gücün ve sorumluluğun akış halinde olmasının mimarlık ve mimarlara ne gibi etkiler yapabileceği, mimarinin bu akışlara nasıl karşılık verebileceği sorusu sorulmuştur. İlk cevaplar farklı başlıklardan gelse de akış, 21. yüzyıla ait problemlerin anahtar kavramı olarak önerilmektedir: Akıllı sistemler yardımıyla tasarım süreçlerinin akışkanlaşması; mimarinin bir nihai ürün değil her tür akışın yönlendiricisi olan bir araç pozisyonunda olması; doğal ve insan eliyle yaratılan felaketlerin mimarlar tarafından ele alınmasında akışın bir yöntem olarak kullanılabilirliği; 21. yy mimarisinin her ölçekte değişime adapte olabilme, toplumun dönüşümlerine paralel hareket edebilme becerisinin akış yoluyla sağlanabilmesi; yapıların ve kentlerin belirsizlikler karşısında değişebilme yönünde bir esneklik sergilerken aynı zamanda da yoğun insan etkileşimlerine sahne olabilmesinin ancak akışla olanaklı olabilmesi; akışkan modernliğin, ulaşılmış mükemmellikler, son noktalar yerine gelişimde sonsuzluğu esas alması… (WAF, 2019) Tüm bu tartışma alanları mimarlık ürününün artık durağan, bitmiş, mutlak, tamamlanmış bir nesne olmak yerine geçici, değişebilen, dönüşebilen, adapte olabilen nitelikte bir varlık alanı olarak algılanması gerektiğini işaret etmektedir. Nicelik(ler) üzerine kurulu bu yeni durumun en önemli probleminin nitelik(ler) olacağı açıktır. Akışkanlığın, niteliklerden ödün vermeyi beraberinde getirmesine, mimarlık olgusunu sahneden silmesine izin verilmemelidir.

Siber Uzayda Akışkanlaşan Mimarlık

Dijitalleşmenin daha güçlü ve öncü bir boyutu da kavramsal-sanatsal alanda gerçekleşmektedir. Siber uzay, sanatın yeni mekanıdır. Akışkan mimarlık (liquid architecture) kavramını ortaya atan Marcos Novak, kendisini de mimar-ötesi (trans-architect) olarak tanımlamaktadır. İzleyiciye cevap verebilen, kullanıcıyla etkileşebilen ve dönüşebilen bir mimarlık önerir. Mimarlığı, gerçek fiziki çevrede değil ,siber uzayda yer alır; mantığın, perspektifin, yer çekiminin ve dolayısıyla Euklid geometrisinin dışındadır. Zamanı, mekanın ana elemanlarından biri olarak ele alır, mimariyi bir başkalaşım (metamorfoz) süreci olarak görür. Başkalaşım, bir varlığın belli bir özelliğinin sürekli ya da kesintili olarak değişmesinin diğer özelliklerin bir fonksiyonu olarak gerçekleştiği bir durumdur. Söz konusu başkalaşımı, “mekanın senfonisi” ve “içinde dolaşılabilen müzik” olarak adlandırır, müziğin özelliklerini kullanan üç boyutlu yapısallıklar önerirken bu yapısallıkların senfoni gibi tekrarlanmamalarını ama sürekli olarak gelişmelerini önerir. Akışkan mimarlık, müzik olmaya çalışan mimarlıktır. Novak’ın mimarisi, kullanıcı kontrolündeki kurguya, hayal gücüne, olasılıklara, bilinç ve bilinçaltının birlikteliğine, şiirselliğe, anlamsal çağrışımlara, mecazlara, dil ve anlam bükülmelerine, ilişkilenmelere, nesneden gelen veriyle özneden gelen verinin birbirlerine bağlanabilmelerine, birden fazla görünüme, animizme, animasyona, kategoriler arasındaki sınırların sürekli geçişliliğine, bir sonraki mekanın ihtiyaç neredeyse tam da orada oluşabilmesine dayanır.

Kentler de akışkandır; farklı komşuluklar ve farklı özgeçmişler değer değişimlerine neden olur, her bir değer değişiminde kent de dönüşür. Mimar artık nesnenin oluşum ve zaman içindeki çeşitlenmelerinin prensiplerini tasarlayandır. Tema üzerine varyasyonlar yazmaz. Bunun yerine zamanda ve uzayda kolayca ve ritmik olarak ilerleyebilen yapısal devamlılıklar üretir. Akışkan mimarinin kimliği, onun yaşam süresi boyunca gösterdiği dönüşümlerin içeriği ile oluşur. Novak’a göre gerçek mimari yapılar zamana direncini giderek yitirmektedir; önerilen maddesiz akışkanlık, mimariyi tüm zamanların en kalıcı haline taşıyabilme potansiyeline sahiptir (Novak, 1991).

Novak’a göre dijital ortama katılan her bir yazılım, yeni olasılıkları olanaklı kılar. Bir kullanıcı kitlesi oluşur, kitle giderek büyür, bir dizi “yeni” üretilir, ama bu yeniler gerçekte gelişim (innovation) içermez. Yaşam/yaşamak bir algoritmadır. Yaşayan canlıların mimarisi yeryüzündeki en çok boyutlu mimaridir. İnsan çevreyle bilgi alış-verişi içindedir; enerji alır, enerji verir. Gelecek odaklı algoritmik bir siber uzay kurgulamanın en kritik noktası, bu yeni mekanın birden çok şeye (multi) saygılı olmasıdır: Bir çanağa saygı duyduğumuzda güzel çanaklar üretebiliriz. Saygı duymadığımızda ise o artık tek kullanımlık bir nesne haline gelir. Dolayısıyla onu ucuza ve süslü üretmek bir amaç olur. Tarih bilgisi, onunla ne yapacağımızı tam da bilmediğimiz bir formatta raflarda yığılı olarak beklemektedir. Onu aktif hale getirmenin yolu geleceğe yönlendirmektir. Bilgilenmek, problemin nerede olduğunu fark etmek ve geleceğe kestirim yapmak, niteliksel olarak fark yaratan, aklı başında şeyler üretmenin adımlarıdır (Cluster, 2011).

Dolayısıyla, niteliklerden ödün vermeyen bir akışkanlığın elde edilmesinde mekanı oluşturma/dönüştürme potansiyeli olan tüm olgulara duyarlı, saygılı, hassas, derin bakış içinde olmak, anahtar davranış biçimi olmaktadır. Doğa, insan, kent, bilimsel bilgi vb. olguların, farklı zaman dilimlerinde, tekil ya da bileşenler halinde ve saygı çerçevesinde mimari tasarımla etkileşime geçmeleri, akışkanlığın yöntemi olarak önerilebilir. Akışkanlığı var eden, mevcutla etkileşen olguların ortaya çıkardığı yeni zaman-mekan kesitleridir. Akış, dijital dünya olanaklarını kullanarak biçimsel başkalaşım olasılıkları önermenin ötesinde, her bir olasılığın olgulara sıkıca bağlanmasını gerektirir. Akış için, bilgiye, algıya, duyumlamaya ve muhakemeye dayalı zihinsel yetilerin olaya üst düzeyde katılımı gereklidir. Sistemlerin akıllı olmaya başladığı çağda, MÖ 10000’e kadar uzanan bir geçmişten (Göbeklitepe’yi baz alırsak) büyük birikimlerle gelen insan aklının geri çekilmeyip kendini yeni bir katmana sıçratması zorunludur.

Mimarlık Eğitiminde Son Durum

Tam da bu noktada, mimarlık eğitiminin disipliner kanadının bu tip tartışmaları içselleştirmekte geriden geldiğini ifade etmek gerekmektedir. Formel anlamdaki mimarlık eğitiminin başlangıç noktası sayılan Beaux-Arts’dan bu yana, değişken sosyo-politik gereklerin, sayısı 30’u geçen pedagojik yaklaşımı sahneye çıkardığı gözlenmektedir (Salama, 2015). Bugün gelinen noktada ise, Novak’ın kendini mimar-ötesi olarak tanımlamasına paralel şekilde, eleştiri-ötesi (trans-critical) pedagoji önerilmektedir. Söz konusu “öte” olma durumu, disiplinlerarası bilginin öğrenci merkezli ortamda aktive edilmesine dayanır; kim, nasıl ve neden sorularının cevaplanmasına odaklıdır; güçlü bir bilgi tabanına dayanmayı gerektirir; evrensel boyutta düşünüp yerel boyutta çözüm üretmeyi, farklı öğrenme ortamlarından edinilen bilgiyi stüdyodaki karar süreçlerinde kullanabilmeyi, yapılı çevreyi açık bir kitap gibi okuyabilme becerilerinin geliştirilmesini ve öğrencinin araştırma ve eleştirel düşünme becerilerinin aktive edilmesini ifade etmektedir. Kısaca, bilginin elde edilmesi, içselleştirilmesi ve uygulamaya aktarılması çerçevesinde bir öneridir ve mimarlık dışı bilgilerin mimarlık alanına yansıtılabilmesini olanaklı kılar (Salama, 2015). Bilenin bildiğini öğrettiği metodik ve didaktik usta-çırak ilişkilerine dayalı öğrenme modellerinden uzaklaşılmaktadır. Bilgi ve problem karşısında hem öğrenenin hem de öğretme konumunda olanın kendini adeta sıfırladığı, farklı bilgi ve bilme türlerine açtığı, bilgiyle etkileştiği ve yerle, toplumla, eylemle, doğayla bütünleşebilen önerilere odaklandığı üretimler bugünün mimarlık eğitim ortamı olarak önerilmektedir (Dinç Kalaycı, 2016; s.23-24). Stüdyo, mimarlık eğitiminin omurgası sayılmakla birlikte, teorik derslerin ve ders kapsamında olmayan diğer müfredat dışı öğrenme ortamlarının stüdyo ile oluşturacakları bütünlük kritik önemdedir. Gerçekte stüdyo ve bilgi birer ayak olup, yürümeye yeltenen omurganın (mimar olacak bireyin) hedefe yönelmesini sağlarlar (Dinç Kalaycı, 2016; s.3). “Evrensel ilkeler doğrultusunda, herkesi düşünerek, insanca olan ve bütünleştirme ideali taşıyan mimari mekanlar yaratmanın, hevesten öte bir alışkanlık ve hayat felsefesi olabilmesi …”, eğitimin ana amacı olarak tanımlanabilir (Dinç Kalaycı, 2016; s.125).

Bir Stüdyo Deneyimi

Buraya kadar anlatılanlar mimarlığın ve eğitiminin tüm ezberlerinin çözünüme uğradığı ve yeni bir moda geçtiği, öncül ve eşzamanlı uygulamaların tekrarının / adaptasyonunun / yeniden kullanımının yaratıcılık anlamında kısıtlı kalacağı, bulanık, birey ve ortam merkezli, ucu açık bir eğitim / üretim şeklini imlemektedir. Atölye Düşle-Düşün’ün (Gazi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü) üretim biçimi de bu doğrultudadır. Daha önceki üretim süreçleri anatomik incelikte aktarılmış bulunan stüdyonun (Dinç Kalaycı, 2016), akışkan mimarlık, mimarlığın akışkanlaşması, mimarlığın bir metamorfozlar süreci olarak yorumlanması, bu yoruma müziğin ve müziğe yönelik duyumsamaların dahil edilmesi, tüm bunları yaparken bilgisayar tekniklerinin değil bireysel becerilerin ve duyuşların merkeze alınması bağlamında yaşadığı 2018-19/Güz öğretim dönemi deneyimi, yazının bundan sonraki kısmının içeriğini oluşturmaktadır.

“Mekanın bir fonksiyonu olarak zaman, zamanın bir fonksiyonu olarak mekan, mimari tasarımda yaratıcı / yıkıcı potansiyel olarak zaman, yapma-yıkma-(yeniden) yapma üzerine denemeler…” olarak verilen problemin açılımında, “…hızlanan yaşam/mimarlık üretim pratiği içinde, mekanların, bireysel belleklerimizin, toplumsal aidiyetlerimizin sürdürülmesinde mimarın daha etkin rol alabilmesi ve güncel tasarım araçlarını daha yetkin kullanabilmesi için “bir yere bir tasarım” yerine “bir yere bir dizi tasarım” geliştirebilmesi, mimarın salt tasarımı/yapıyı değil, “yer”i sahiplenmesi…” prensibinden hareket edilmiştir. Konunun açılımı şu şekildedir: “Yerler var ki, yok oluş ve yeniden varoluşlara gereksinim duymakta. Bu yerler için tasarımcının, tek bir mekan/mimarlık önerisi sunması artık yetersiz. Gelecek senaryoları, güncelleme önerileri, alternatifler, eklemeler, yık-yap-(yine)yık-(yine)yap planları, mimarlığın geçerli paradigmalarından hiçbirini göz ardı etmeden gerçekleşmek zorunda. Mimar sadece mekanı değil, mekana bağlı zamanı -ya da tam tersi zamana bağlı mekanı- tasarlamak durumunda. Artık zaman da tasarlanması gereken bir mimari bileşen, mekanın işlevlerinden biri. Zaman ve onun tasarımı, “yer”i sahiplenmenin araçlarından biri. Akan zamanı, zamanın akışını, ardışıklığı (sequency), ardışıklıktaki şiirselliği (poetry in consequency), akış için(de) tasarım yapmayı nereden öğrenebiliriz, nereden ilham alabiliriz? Atölye DüşleDüşün, ilhamını “müzik” alanından alır. Zamanda akış içinde şekillenen bir üretim alanı olan müzik, mimarlıkla çağlar boyunca “şekilsel” boyutta ilişkilenmiştir (Özkan Üstün ve Dinç Kalaycı, 2017; Özkan Üstün ve Dinç Kalaycı, 2018). Şimdiki zamanın bu ilişkiye de yeni bir öneri sunabileceğini düşünüyoruz. Siber uzayda gerçekleşen Likit Mimarlık denemelerinin, reel gelecek için de tartışılmasını gerekli görüyoruz…” Verilen problemin eğitsel amacı da şu şekilde tanımlanmıştır: “Endüstri 4.0, Toplum 5.0, sanal gerçeklik, inşai gerçeklik ve mimarlık-sanat (müzik) ilişkileri çerçevesinde, yerin sürekliliğini sağlayıcı, tek seferlik olmayan, zamanın akışı ve akış içindeki dinamikleri veri / potansiyel olarak kullanan, zamanın farklı kesitlerinde farklı şekillerde inşa edilme – yeri her daim canlı / kullanılır / mimari tutan zaman-mekan senaryolarının oluşturulması; mimarlığın tek seferlik nihai bir ürün olma durumu yerine, zaman içinde akabilen bir ürün olma potansiyelinin araştırılması; yerin zamana yayılan varoluş serüveni içinde, mimarlığın donduran / sabitleyen değil akıcılığı sağlayan bir ürün olma potansiyellerinin keşfi… Başka bir mimarlığı düşleyebilmek; sanal-reel gerçeklik geçişleri üzerine düşünce / pratik geliştirmek; biçimsel tercümelerle sınırlı kalmış mimarlık-müzik etkileşimine biçim dışı yorum / pratik getirmek; mimari mekanın matrislenebilen çoklu plan-kesit-görünüşler üzerinden hayal edilmesi; bilinen plan-kesit-görünüş üçlüsünün ötesine geçen ifade ve yaratım araçlarının tartışılması / kullanılması; program önerisi yerine, zaman-yer-insan senaryolarının üretilmesi ve mimari olanın bu senaryolar bağlamında tartışılması; kendine yeterlilik, odaklanma, başarı, uyum ve birliktelik duyguları çerçevesinde kendimizi tasarım sürecinin akışına bırakabilmek…” (StudioThinkImagine, 2018).

Stüdyo ve Özgürlük

Problem tanımlandıktan sonra, her bir öğrenciden birer müzik eseri seçmesi, bu eseri tekrarlayarak dinlemesi, bu eserin içindeki yapısal dinamikleri ve bu dinamiklerin kendi his, duyuş ve düşünüşüne etkisi üzerine 3 boyutlu maketle ifade edilebilen bir tanı koyması istenmiştir. Müzik nasıl akmaktadır? Müziğin akışı kişinin algısal ve duygusal akışını nasıl yönlendirmektedir? Kimi öğrenciler müziğin matematiğine, geometrik kurgusuna yönelirken, kimi öğrenciler de müzik karşısında kendi duygusal durumlarının nasıl değiştiğine odaklanmıştır. Odak içeriğinin belirlenmesinde bireylerin özgür bırakılması, bir sonraki adımda yer alan “kavram geliştirme” / anlamlı alt birimler oluşturma sürecinin de özgün ve tamamen bireyin potansiyellerine dayalı olarak gelişmesini beraberinde getirmiştir. Her bir birey, akış halindeki müziğin anlamlı alt parçalarını / birimlerini kendince tanımlamış, bu birimleri kendi kurgulayacağı zaman-mekan senaryolarına baz almıştır. “Yer” olarak, “nehir kıyısında” olma kriteri verilmiş, hangi nehir, nasıl bir nehir, mevcut iklimsel hareketlerden ne yönde etkilenecek bir gelecek senaryosu olan nehir sorularına da bireyin kendisinin cevap bulması beklenmiştir. Coğrafyayı kendileri tarayan bireyler, buldukları sosyal-kültürel-coğrafi konumları gerçek olan nehirler için taşma, suların çekilmesi, kuruma/yok olma gibi gelecek senaryoları üretmişlerdir, her bir senaryoyu reel zamana bağlamışlardır. Tasarım konusu olarak da “insanların birbirleriyle bir şekilde etkileşeceği bir içerik” oluşturmaları istenmiştir. Geleceğin kendi mekansal içeriklerini de kendisinin önereceği gerçekliğinden hareketle, bireyler program önermesinde de özgür bırakılmışlardır. Anlaşılacağı gibi, tasarımcıdan beklenen zaman, yer ve akış dinamikleri bağlamında, mekanı zamana yayılan bir kurgu çerçevesinde kurması/önermesidir. Örneğin; geniş zamanda küçük ve büyük taşmaları söz konusu olan bir nehrin kıyısında kurgulanacak mekanın değişkenleri ne(ler) olabilir? Su yükseldiğinde ve alçaldığında bu mekanlar, mimari kalmayı becererek, her defasında nasıl yeniden kurgulanabilirler ve kendilerinden yeni mimari(ler) doğurabilirler?

Sürecin önemli bir girdisi bireyin bilgilenme ve karar verme süreçlerinde özgür bırakılmasıdır. Buna karşılık stüdyo hocaları, derlenen bilgilerin karşılaştırılması ve tartışılması, alınan kararların alternatiflerinin üretilmesi konularında, eleştirel/alternatifli/esnek düşünme alışkanlığının kazandırılmasında aktif rol oynamışlardır. 11. haftada stüdyoya davet edilen stüdyo dışı mimar grubu ile yapılan masa başı kritikleri, bireylerin kendilerini yeniden sorgulamalarına, o zamana kadar geliştirmiş oldukları duyuş-düşünüşe karşı olası olumlu/olumsuz tepkilerle etkileşmelerine yardımcı olmuş, tasarım sürecinde üretilen bilginin de esnekleşmesi sağlanmıştır.

Bilegeldiğimiz mimarlık bir hedef olarak işin içinde olmakla birlikte, bilmediğimiz bir üretim şekline adım atmak, basit eklemeler/çıkarmalar/tipolojik alternatifler önermek yerine yıkma ve yeniden yapma eylemini de içeren daha büyük çaplı dönüşümler silsilesi yaratmak ve bütün bunların, tek bir elden/ofisten/dokunuştan yönetilmesi, dolayısıyla dinamikleri yönetenin hala mimar olmasının istenmesi kritik önemdedir. İşini bilgisayara ve robotlara kaptırmak istemeyen mimarinin tek gücü, özgün ve insani duyuş, hissediş ve senaryolaştırmaların devreye girmesi, tüm bir üretim sürecinin kontrolünü sağlamasıdır. Bu tartışma alanı, dere kenarına ev mi kurulur düşünüşünün çok uzağındadır.

Bir Örnek…

Mim. Dilek Ertürk, John Barry’nin Dr. No isimli müzik eserini seçmiştir. Eser, James Bond filmlerinin değişmez müziğidir. Değişmezlik, buna karşılık aynı duygulara hitap ediyor olma durumu, problemin içeriği ile bağdaştırılmıştır. Seçilen ırmağın (Manavgat) yıkıcı etkisi, müzikteki gerilimle eşleştirilmiştir. Makette kullanılan kırmızı renk gerilimi temsil etmektedir. Müziğin dinleyene göre ve dinlendiği ana göre etkileme durumu, maketin bir yere konmayıp, tasarımcının elinde ve elin hareketlerine uygun şekilde var edilmesini beraberinde getirmiştir. Müzik, lineer akmamakta, karmaşık ve yönsüz bir tavırla ilerlemektedir.

Müzik maketinden mimariye geçişin sağlandığı ara çalışmada ise yer düzlemini temsil eden taban delinmiş, mekansal oluşum yerin altının da üstü kadar program içermesi durumunu açığa çıkarmıştır. Müzik yönsüz ve karmaşık döngülerle kurgulanıyorsa mekan da bu döngüselliği esas alarak nasıl kurgulanabilir sorusuna cevap olarak, sel ve rüzgarın geniş zaman içinde alana yığacakları toprağın itme gücüyle dönen dev bir tamamlanmamış tekerlek önerilmiştir. Program içeren mekanlar bu tekerleğe eklemlenmektedir. Selin getirdiği topraklar rüzgarın da etkisiyle tekerleğin altına doğru biriktikçe tekerlek dönmekte, mekanlar eğimlerinden dolayı rahat kullanılamaz hale gelmekte ve yeniden kurgulanmaları zorunlu olmaktadır. Doğanın yıkıcı etkisi, mimarinin akışkanlığı ile sağaltılmaktadır.

2019, 2028, 2109 ve 2838 yılları, eşit aralıklar ve eşdeğer dönüşümler içermeyen zamanlar olarak önerilmiştir. Her bir zamanın belirlenmesinde iklim değişiklikleri üzerine olan teoriler ve olasılıklar (ve hatta niyetler) önemli rol oynamıştır. Aralarda başka zaman-mekansal kesitler oluşması da olasıdır. Seçili zaman-mekan kesitlerinde ortak özelik; insanların, dans, meditasyon ve savunma sanatları gibi bedensel ve bir arada yapılan etkinlikler için buraya gelmeleri ve bu sosyal etkileşimleri doğa içinde yaşamalarıdır.

Zaman 2838’e geldiğinde, buzulların erimesi ve yeryüzündeki bütün suların yükselmesine paralel olarak, Manavgat iyice yükselmiş, öneri kitle tekneyle erişilir bir adacık haline gelmiştir. Zemin kotu, artık su seviyesidir. Mekanların tümü su altında oluşmak zorundadır, tekerleğin mekanlaştırılan kısmına artık tek bir rıhtımdan erişilmektedir. Bir önceki zaman-mekan kesitinde tekerleğin iç kısmı karada dış kısmı ise suda yer tutmakta, programlar da hem su üzerinde hem karada kurgulanmaktadır. Günümüze yakın iki zaman-mekan kesitinde ise suyun varlığını güçlü bir şekilde hissettirdiği, buna karşılık kara ağırlıklı olan bir mekanlaşma söz konusudur. Müzik lineer ilerlemese de hayattaki / doğadaki bazı olgular lineer ilerlemektedir. İlk üç zaman-mekansal kesitte büyük bir C harfi olan tekerlek, büyük zamansal sıçramanın konu edildiği son zaman-mekansal kesitte kendisi de yapısal olarak dönüşüme uğramakta, C’nin açık olan kısmı daralacak şekilde kendisine ekleme yapılmaktadır, aksi halde tamamıyla sular altında kalacaktır. Akış, öngörmek ve önermekle sağlanmaktadır.

Doğa bütün gücüyle insanın üzerine geldikçe, insan mekanı, mekan da insanı sağaltmaktadır. Bunu da yeryüzünde daha büyük yer işgal ederek, sürekli yeni programlar yüklenerek değil; aynı hacimde kalarak ve hatta gerektiğinde küçülerek ve su altına çekilerek yapmaktadır. Yıkım, keyfi değil zorunlu olduğunda anlamlıdır. Yıkım, kendinden yeni bir mimarinin doğmasına olanak verdiği ölçüde içeriklidir. Ve akış, mimari mekan üzerinden elde edilen zaman-mekan kesitlerinin bir yeri canlı/yaşanır/sahipli kılmasıdır.

Sonsöz

Örnek üzerinde de açıkça gösterildiği gibi, zaman ve onun mekana nasıl etki edeceği önemli bir konudur. İçinde bulunulan zaman, mimarın ve mimarinin yerini giderek algoritma, siber uzay, yapay zeka ve robot gibi yeni oluşumlara bırakmaya zorlandığı kritik bir zamandır. Dolayısıyla, zamanı ve mekanı birlikte kontrol edemeyen bir düşünüşün, insana özgü sezgisel ve duygusal bağlar geliştiremeyen bir tasarlamanın eksik olacağı açıktır. Soyut dili ile müzik, görsel-mekansal diğer sanatlardan daha farklı ve etkili olarak, mimarlık üretiminin önemli bir parçası olabilir, mekanın zaman içindeki akışı müziğin zaman içindeki akışı ile farklı cinslerden paralellikler kurabilir. Gerek Novak’ın akışkan mimarlığı gerekse de bu metinde sunulan örnek, kurulabilecek olası paralelliklerden sadece birer tanesidir.

Novak’ın sayısallaştırdığı durum, örnek çalışmada özellikle sayısallaşmadan uzak tutulmuş, bu yolla duyumsal ve düşünsel olana odaklanılmıştır. Duyumsal ve düşünsel olmayan sayısallıklar, yapay zeka ile birbirlerini çoğaltarak kendilerince bir akış oluşturabilir olsalar da, gerek tasarlayan gerekse de kullanan olarak insanın ve duyarlılıklarının devre dışı olması, olan bitene seyirci kalması tatsız bir durumdur. Mekanın insanın ayrılmaz bir parçası olmasına ve tek çözüme odaklı tasarımların zamana direnişinin sınırlı olmasına dayanarak, gerek mesleki üretimde gerekse de eğitim alanında zamanın da tasarıma dahil edilmesinin kaçınılmaz olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Zamanı en sanatsal, en duyumsal ve en soyut kullanan sanat olan müziğin de mimariye kaynaklık edeceği sınırsız potansiyeli vardır.

Bu metin, gelişim içermeyen cazibelere kapılıp gitmek yerine, fark edilir bir gelişim sunan ve belki cazip hiçbir tarafı da olmayanın yanında olmayı görev bilerek yazılmıştır. Özgürlük, bütün anlamlı dönüşümlerin ve gelişimin anahtar kavramıdır. Mimarlık bir yaratıcılık alanı olarak kabul ediliyor ise, müfredat sınırdır, kimi zaman da engeldir. Stüdyo, engellerin ortadan kalktığı bir özgürlükler alanı olmak zorundadır. Özgünlük ve ilerleme üretildiğinden emin olunduğu sürece…

Kaynaklar

1. Susskind, R. & Susskind G., 2015, The Future of the Professions, How Technology Will Transform the Work of Human Experts, Oxford University Press

2. WAF 2019, World Architecture Festival, https://www.worldarchitecturefestival.com/waf-2019-theme-flow, erişim : 07.05.2019

3. Novak, M., 1991, Liquid Architectures in Cyberspace, M. Benedikt (Ed.) Cyberspace; First Steps, s.224-254, London, Sage Publications

4. Cluster, 2011, A Call for Kami: Talking to Marcos Novak, City-Design-Innovation, http://www.cluster.eu/2011/05/17/a-call-for-kami-talking-to-marcos-novak/, erişim: 10.05.2019

5. Dinç Kalaycı, P., 2016, Etkileşimden Bütünleşmeye: Bir Mimari Tasarım Stüdyosu Pratiğinin Anatomisi, Ankara, Nobel Akademik Yayıncılık

6. Özkan Üstün G., Dinç Kalaycı P., 2017, Mimarlık-Müzik Etkileşiminde Yöntemsel Yaklaşımlar, Uluslararası Hakemli Tasarım ve Mimarlık Dergisi, Sayı:10, s.16-36

7. Özkan Üstün G., Dinç Kalaycı P., 2018, Tasarım Süreçlerinde Duygulanımsal Benzerlikler: Mimarlık-Müzik Özelinde Ampirik Araştırma, Mimarlık Planlama ve Tasarım Araştırmaları, Ed:Biçer, Z.Ö.P., s.53-77, Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara

8. StudioThinkImagine, 2018, https://studiothinkimagine.files.wordpress.com/2018/10/2018-19-i-ii-atolye-dusle-dusun-program.pdf, erişim: 10.07.2019