Mesleğe Tutkun Bir Mimar: Nişan Yaubyan

Dr. Öğr. Üyesi Evin Eriş

Mesleğin tanımını yaparken mimarlığı bir tutku, aşk meselesi olarak gördüğünü dile getiren Yaubyan’ın mimarlık kariyerine bir bütün olarak bakıldığında, mimarlık mesleğinde sıklıkla kullanılan şapka metaforunu, serbest çalışma deneyimlerindeki çeşitlilik, bireysel ve takım çalışmalarıyla tasarım ve uygulama alanında sürdürdüğü ulusal-uluslararası platformlarda sahip olduğu mesleki deneyimler, yarışmacı kişiliği, hocalık vasfı (Yeditepe Üniversitesi), gönüllü yaptığı işler/hizmetler (Aramyan Uncuyan Ermeni Okulu, Surp Takavor Klise Dış Cemaat Mahali ek yapı ve Yenileme, Surp Pırgıç Hastane ek yapıları ve yenileme projeleri), Amerika-Türkiye arasında mekik dokuduğu yıllarda (1959-1970) yaptığı mimari seyahatler ve bu seyahatlerde çektiği fotoğraf arşivleri ile kullanmak mümkündür.

Bir mimarın mesleki hayatının öznenin tüm hayatına, yaşam biçimine dönüşen formundan ve/veya yaşam biçiminin, mimar öznenin mesleğe olan ilgisi ve isteğinin, aldığı mimarlık eğitiminin, mesleğe ilk adım attığı yılların, içinde yer aldığı faaliyetlerin, edindiği deneyimlerin bileşkesi sonucu olarak mimari yaklaşımı ve mimari formasyonundan etkilenen bir hale bürünmesi gerçekliğinden kaynaklı çok katmanlı okuma yapabilmeyi gerektirdiği de bir gerçektir. Bu iç içe geçkin meseleleri, mesleğin doğası gereği pek çok alandan beslen(il)mesi, kişi, kurum, olay ve olguların bütünü şekillendirmesiyle ve kişinin beslendiği olguların ister istemez hayatına sirayet etmesi ile açıklamak mümkündür. Dolayısıyla, fiziksel arşiv belgeleri üzerinden Yaubyan ile yapılan nehir söyleşiler sonucu parçacıl olarak elde edilen verilerin, bir çeşit öznenin kendi dönemlerine göre kategorize edildiği bu metnin, mimarın monografik bir çalışması olmaktan öte, biyografik, tarihsel, bağlamsal, eleştirel bir boyut taşıdığı kariyer derlemesi ve değerlendirmesi olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, yalnızca hayatında “dönüm noktası” olarak görülebilecek yapılara, mimarın tüm çalışmaları içerisinde niteliksel olarak diğer projelerinden ayrışan özellikte olmasalar da kişisel yaşam hikayesiyle ilişkilileriyle birlikte kişisel, mimari yaşamında önemli yapılar olması sebebiyle seçilmiş ve yaşam kronolojisindeki dönemler içerisindeki kurguya etkidiği halleriyle çalışmada yer verilmiştir.

Nişan Yaubyan’ın Mimari Yaklaşımını Biçimlendiren ve  Mesleki Formasyonuna Etkiyen Etkenler
Mimarlık mesleğinin özüne dair bir gereklilik olan farklı bakış açıları kazanarak bir taraftan kişinin bireysel olarak öznel değişiminin gerçekleşmesi ve diğer taraftan ise yaşam biçimindeki dönüşüm ile yapılı çevreye mimarın birikimleriyle müdahil olması durumu, mimarın mesleki tecrübelerinin formasyonunu önemli kılmaktadır. Bu bölümde Yaubyan’ın kariyerine bütüncül olarak bakıldığında kırılma noktaları olarak tarif edilebilecek, mimari formasyonunun oluşmasında etki eden meseleler, dönemleriyle birlikte ele alınacaktır. Bu doğrultuda mimar özne ile yapılan görüşmeler sonucunda kategorize edilebilecek konuların; mesleğe karar verme süreci, öğrencilik yılları, mesleğe ilk adım attığı yıllar, Amerika macerası olarak anlattığı yıllar ve Amerika sonrası yıllar olmak üzere mesleği uygulayabilme koşullarında etkin ortamı etkiyen beş ayrı başlık altında incelenebileceği tespit edilmiştir.

1. Mesleğe Karar Verme Süreci
1928 yılında Eskişehir’den İstanbul’a göç eden düşük gelirli bir ailenin dört çocuğundan en küçüğü olarak İstanbul, Kadıköy Yeldeğirmeni’nde dünyaya gelen Nişan Yaubyan, diğer ablaları gibi tüberküloz hastalığına yakalanmış ve ortaöğrenimini aldığı Özel Getronagan Ermeni Okulu’na ara vermek durumunda kalmıştır. Bu hastalık sürecinin kendi hayatını şekillendirmesinde ve hatta belki de mimar olmasında etki eden bir faktör olarak, olumlu yönden değerlendiren Yaubyan, bu dönemden çok kitap, mecmua, gazete okuduğu, henüz mesleğine, ne olmak istediğine karar vermemesine rağmen kartpostallardan, gördüğü bina resimlerinden kütleleri, proporsiyonları kopya etmeye, çizmeye çalıştığı bir dönem olarak bahseder ve eğitiminin bir parçası olarak görür. Dahası, hastalığının getirdiği “zayıf” olma halinin onu okumaya ittiği, düşük gelirli bir aile olması sebebiyle çalışma hayatına atılmanın akla gelecek ilk şey olmasına rağmen, terzilik yapan en büyük ve hastalık nedeniyle sağ kalan tek ablasının okumasında büyük katkısı olduğunu da belirtir. Ancak yine de bu zaman diliminde henüz kendi ilgi alanları doğrultusunda mesleki bir kararlılığının bulunmadığını, komşularından okumak için ödünç aldığı Cumhuriyet gazetesinden Atatürk Mozolesi (Anıtkabir) için açılmış proje yarışmasının maket fotoğraflarını gördükten sonra, mesleğin adının mimarlık olduğunu dahi bilmeden karar verdiğini söyler. Okula döndüğü lise yıllarında da artık inşaat mühendisi bir aile dostları sayesinde mühendislik sandığı mesleğin mimarlık olduğunu öğrenen Yaubyan’ı, okuldaki matematik hocasının kardeşinin mimar olması vasıtasıyla bildiği mimarlık mesleğinin zorluğu konusunda uyarması ve “Sen yapamazsın” söylemine karşılık, aklına koyduğu şeyden vazgeçiremediğini, hayalinin peşinden gittiğini söyler. Kaldı ki 67 yıllık mesleki tecrübesi sonucunda bugün mesleğe dair söylemi de, bu kararı doğrultusunda hiç yanılmadığını doğrular niteliktedir.

“Mimarlık yaparken çalışıyor gibi hissetmezsin, yorulmazsın, aksine keyiflenirsin… En nihayetinde sevdiğin bir şeyle ilgileniyorsun. Bu iş tutku, aşk işidir. Mimarlık; sevilmeden yapılacak bir şey asla değildir.” N.Yaubyan

 Yaubyan’ın kişilik özellikleri arasında belirgin olarak var olan “kararlılık” özelliğinin  (mesleği seçme kararlılığından, hayatını şekillendirme ve hatta proje yaklaşımına dair etki eden bir faktör olarak görülebilir), yetişme tarzı ve koşullarından kaynaklı olduğu, yapılan söyleşiler esnasında Yaubyan tarafından sebeplendirilmiştir. Mesleki kariyerine sirayet etmiş bu özelliğine ek olarak, arşiv çalışması kapsamında çok önemli bir avantaj olarak görülebilecek, üretilen mimari işlerinin dönemin mimarlık anlayışının mesleki yaşamları belgelemek üzerine odaklanmamış olmamasına rağmen, yalnızca mimari işleri bağlamında olmanın dışında (gündelik hayata dair nesnelerin de biriktirilmesi söz konusu) yine yukarıda bahsedilen yetiştirilme ve yaşam koşulları sebeplerine dayandırılabilecek/dayandırdığı, kendine has “düzen” içinde biriktirme, dolayısıyla “istifçilik” özelliğinin de varlığından bahsedilebilir.

2. Öğrencilik Yılları
Yaubyan, kararlı bir tutumla seçtiği mimarlık mesleği eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde almıştır. Yaubyan’a mimar olma kararını verdiren Anıtkabir Yarışması’nda jüri başkanı olarak yer alan Paul Bonatz ve yapının mimarlarından olan Emin Onat’ın mimarlık eğitimini aldığı İstanbul Teknik Üniversitesi’ni tercih etmesinde ise herhangi bir etkisinin olmadığını, o dönemde mesleği mühendislik sanarak aklına koyan Yaubyan’ın, “Mühendislik nerede okunur? Teknik Üniversite’de” diyerek bu yola çıktığını, çevresinde onu yönlendirecek birinin olmamasından kaynaklı karar alma biçiminin anlattığı şekliyle gerçekleştiğinden bahseder. Aslında kendisine yöneltilen bu soru, aynı zamanda dönemin iki mimarlık okulu olan İstanbul Teknik Üniversitesi ile Güzel Sanatlar Akademisi, yani Kuban’ın (Kuban, 2008) deyimiyle mühendisliği de çağdaşlığın paraleli olarak gören ve “beaux arts” usulünü benimseyen kurum, diğer taraftan yüzyıla damga vurmuş, ilk mimarlık örgütlenmesi ve Erken Cumhuriyet Dönemi mimarlığına büyük katkılar sunan Sedat Hakkı Eldem ve Mehmet Emin Onat’ın mimari yaklaşımına dair bir tercihinin var olup olmadığının da sorgusudur. Yaubyan’a üniversite tercihindeki bu “bilinçsiz” (kendi söylemidir) ancak kararlı tutumuna karşılık, üniversite yıllarında Teknik Üniversite’ye dair bilgi almak adına yöneltilen sorular karşısında ise en büyük hocasının “Bugünün Mimarlığı’’ anlamına gelen Fransızca “Architecture d’aujourd’hui’’, Alman kökenli “Bauen+Wohnen” mecmuaları ve bu dergilerden tanımaya başladığı, sonrasında da tüm mesleki pratiklerinde aklının bir köşesinde “O olsaydı nasıl çözerdi?” sorusunun hep yer aldığını söylediği  Mies Van der Rohe olduğunu dile getirir.

“Mimari anlayışımdaki esas prensip sadelik… O’nun da Allah’ı Mies Van der Rohe.” N.Yaubyan

Üniversitedeki eğitim yıllarında Mehmet Emin Onat ve Paul Bonatz ile ilgili formasyonuna etki eden etmenlerin değerlendirmesi amacıyla sorular sorulduğunda Yaubyan anekdot olarak şunları anlatır:

“…bir gün Emin Onat geldi yanıma oturdu. Çizdiğim şeye baktı ve “siz yaparsınız” dedi kalktı ve gitti”. O zamanlar hocalardan çok asistanlar aktif olarak projelerde hocalık yaparlardı zaten. Bir diğer seferinde ise proje asistanlarından İsmail Utkular vardı o dönemde. Projemi aldı Paul Bonatz’ın yanına gitti, bir nevi şikayet gibiydi aslında… “Bakın hocam, ne yapıyor!” dedi Bonatz’a. Bonatz da, “Sen bırak onu, çizsin o” dedi. Bu kadardır anılarımız. Biz daha çok kendi halimizdeydik…” N.Yaubyan

Yaubyan Paul Bonatz’ı, mimarlığı ve kendi yaklaşımı benzerlik göstermese de  toleransının yüksek olmasından, yeniklere açık olduğundan, kendilerine güçlük çıkaran bir hoca olmadığından bahsederek anar. Zaten o dönemde Türkiye’de kendi yaklaşımına benzer bir “yeni” mimarlık, yani “yeni” akımlar arayışının eğitim hayatında/anlayışında pek olmadığından, bu nedenle mecmualardan gördükleri şeyleri yapmak, tatbik etmek istedikleri için “arka sıradakiler” ismini verdikleri, aralarında Arman Güran, Harutjun Vaporciyan, Avyeniros Andonyanis, Levent Aksüt (O sırada Yaşar Marulyalı ile henüz yan yana değillermiş), Yüksel Okan ve Enis Kortan’ın yer  aldığı bir grup sınıf arkadaşıyla modern mimarlık prensiplerini öğrenmeye çalıştıkları için ayrıştıklarını anlatır. Zaten mesleki pratiklerinde de bu isimlerle birlikte çalıştığı pek çok proje ve yarışma katılımları bulunmaktadır. Bununla birlikte, yine sınıf arkadaşları olan, Kadıköylülükten doğma bir yakınlıkları da olan “dayı” lakabıyla bahsettiği Turgut Öğünç’ü arka sıradakiler olarak tabir ettiği gruptan olmamasına rağmen, Fransızca kökenli Saint Joseph Lisesi’nden mezun olması ve Fransızca dergilerden onun gösterdikleri, anlattıkları, çevirdiklerinin gruptakilerin Avrupa ve dış mimarlığa açıldıkları temas kurdukları kişi olarak mesleki formasyonunda etkisi olan kişilerden biri olarak tanıtır. Yukarıda Bonatz ve Onat ile anılarına dair “biz daha çok kendi halimizdeydik” söylemi de aslında arka sıradakiler grubuyla “yeni” bir şeyler yapma çabalarından kaynaklanmaktadır ki bu durum bugün mimari tasarım eğitiminde sıklıkla tartışılan meselelerden olan, o dönemin eğitim anlayışında Yaubyan anlatımı doğrultusunda var olduğu söylenebilecek “güdümlü eğitim” anlayışından bağımsız, “özgürlükçü” anlayışın varlığını da gözler önüne serer niteliktedir.

Yaubyan’ın mesleki kariyerini öğrencilik yıllarında şekillendiren bir diğer önemli durum ise, henüz öğrencilik yılları bitmeden Arman Güran, Harutjun Vaporciyan, Avyerinos Andonyanis ile birlikte 1953 yılında düzenlenen Emekli Sandığı Ulus Meydanı İşhanı Yarışması’na, arka sıradakiler ekibinden olan Arman Güran’ın tanıdığı olan, Osman Mörel ve Ahmet Keskin’in isimlerini kullanarak katılmaları ve 2. Ödül’ü kazanmalarıdır.  Ödülden kazandıkları para ile ise dergilerden gördükleri mimarlığın peşine düşerek, Avrupa seyahatine çıkarlar. Dolayısıyla, girdikleri ilk yarışmadan ödül almaları ve en büyük hocalarımız, Avrupa ile temasımız olarak bahsettiği mecmualarda yer alan yapılı çevreyi görme şansları yakalamaları da sonraki dönemde yarışmalara katılım hususundaki heyecanlarını teşvik eden ve mesleki hayatlarına etkiyen bir unsur olarak yorumlanabilir bir husustur.

3. Mesleğe İlk Adım
Yaubyan mezun olur olmaz Arman Güran, Harutjun Vaporciyan ile beraber İstanbul Cihangir’de ofis kurup, yarışmalara girmeye devam ederler. Ancak bu ortaklık çok uzun soluklu olmamış olup, Yaubyan, Vaporciyan ile birlikte İstiklal Caddesi’nde ayrı bir ofise geçmiştir. İlk yapılı projelerinin işi ise bu ofis bünyesinde, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kendilerinden yaşça küçük olan (alt dönemlerinde) Musevi bir ahbaplarının tanıdıklarına tavsiyesi üstüne gelir: 1954-1955 İstanbul Vali Konağı Caddesi Sünbül Apartmanı (Resim 2). Yaubyan ilk tatbikatları olan Sünbül Apartmanı tasarımı ve uygulamasından pek çok şeyi öğrendikleri, her bir noktası için ayrı ayrı uğraştıkları, heveslendikleri, her şeyin “enteresan”, “yenilikçi” olmasını düşündükleri yapı olarak bahseder. Öyle ki, bu yapı özelinde Türkiye’de yenilik olarak nitelendirdiği kirişsiz döşeme uygulamasına dair şartname dahi olmadığını, yabancı kaynaklardan çeviri yoluyla çözüm bularak, serbest plan prensibini kullanabilmiş olduklarını dile getirir. Dolayısıyla bu yapıyı Yaubyan mesleki kariyerinde bir çeşit okul olarak tanımlamak da olasıdır. Bu yapı inşası sonrasına gelen mesleğinin erken dönemlerinde özellikle yakın çevresinden, ağırlıklı olarak Ermeni Cemaati vasıtasıyla gelen tek katlı aile evleri ve apartman projeleri üzerine meslek pratiğini sürdürdüğü söylenebilecek Yaubyan’ın (1958 Şenterziyan Evi mesleğinde kırılma sağlayan bir diğer önemli konut yapısıdır), ekonomik olarak yaşamını ve ofisini sürdürülebilirliği için ise yarışmaları bir yöntem olarak kullandığı, hatta bir dönem “yarışmalar ile yaşadığı” söylemi söz konusudur. Bu bağlamda, 1956 yılında Enis Kortan, Harutjun Vaporciyan ve Avyerinos Andonyanis ile katıldığı Sakarya Hükümet Konağı Yarışması’nda 1.Ödül’e layık görülerek bu bağlamda proje ürettiği ve hayata geçen ilk yarışma projesi olarak kariyerinde önemli yer tutmaktadır (Resim 3,4). Kariyerinin tamamına bakıldığında da yarışmaların, Anıtkabir yarışması ile mesleği seçmesinde önemli yeri olduğu gibi, mesleki hayatı süresince de mimarlık pratiğinde önemli bir yeri olduğu görülür ve toplamda girdiği 69 yarışmadan (ki bazı yarışmalar birden fazla öneri ile de girmesi söz konusudur) 6 kez birincilik ödülüne layık görülerek inşa edildiği, 38 projeden ise ödül grubuna girdiği gözlemlenmektedir. Yarışmalara katılım, ödül ve inşa oranlarına bakıldığında da yarışmaların kariyerindeki yeri kolaylıkla doğrulanabilir.

Yaubyan’ın öğrenciliği sonrası profesyonel hayata adım attığı yıllar, mimarlık anlayışı bağlamında değerlendirme yapabilmek adına irdelendiğinde, Türk mimarlığının “serbestleşme dönemi” olarak tanımlanan, mimarlık düşüncesinin tek bir üslup etrafında şekillenmediği ve Türkiye’nin de savaş sonrası batı medeniyetlerinde olduğu gibi siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal ve kentsel bağlamda köklü dönüşümlerin yaşandığı yıllar olarak tanımlanır (Alsaç,1974). Bozdoğan, Cumhuriyet sonrası ilk dönem modern mimarlığının dünyada bölgeci bir duyarlılıkla kültüre ve bağlama oturtulmaya çalışıldığı dilimde Türkiye’de durumu, “milliyetçilik” gündemi içinde yer aldığı bir  dönem olarak tanımlayarak; modern mimarlığın ancak 1950’lerden sonra “ideolojik yük”ten sıyrılarak Türk toplumunda bir güç olduğundan bahseder. Dolayısıyla, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında tarımsal toplum düzenine sahip olan Türkiye’nin, sanayi toplumunun ifadesi olarak ortaya çıkmış uluslararası üslubun dilinin, gerek yönetmelikler, gerek inşai teknikler ve inşa etme biçiminin yığma yapım teknolojisinde kalması gibi nedenlerle ülkenin şartlarına uymayan, hatta zorlayan yöntemlerle uygulanması sebepleriyle de modern mimarinin dayandığı rasyonellik ilkesinin dışında kaldığı görülmektedir (Bozdoğan, 2002). Öyle ki, bu durum yukarıda bahsedildiği üzere Yaubyan’ın Sünbül Apartmanı inşa sürecinde karşılaştığı ve anı olarak dile getirdiği şartname hususu da (ki bu örneğe Sakarya Hükümet Konağı inşasında giydirme cephe ve teras çatı uygulamalarında da benzer durum ile yüzleştiklerini ve sürecin bir hayli uzadığını ekler) mevcut durumu gözler önüne sermektedir. 1950’li yıllarda ise özellikle Anadolu şehirlerinin imarı, okul, hastane, fabrika vb. gibi kamusal nitelikteki yapı gereksinimlerinin artması sonucu, üretimin hızlandırılarak tipolojiler geliştirilmesi ve bu tipolojilerin uygulanmasının söz konusu olduğu dönemler olduğu görülmektedir. Bu durum hem Yaubyan’ın mezun olduğu dönemde meslek pratiğini icra edebilme şansı bulma ve mimari üretimlerinin biçimlenmesi bağlamında, hem de Bayındırlık Bakanlığı’nın bu husustaki çalışmaları sonucu açtığı çok sayıda yarışmalar ile dönemin mimarlık ortamı ve şekillenişini anlamak bağlamında oldukça önemlidir.

Yaubyan’a Türkiye mimarlığının modernleşme dönemi, dönemdeki genel algı, iletişim biçimi, mesleki üretimlerin şekillenmesinde dönemin koşullarının etkisi özelinde sorular yöneltildiğinde; Bayındırlık Bakanlığı’nın yarışmalarının ve tip proje etme durumundan bahsetmesiyle beraber, o dönemde iletişim ağının, dönemin olanakları itibariyle kısıtlardan bahsederek aslında çok kuvvetli olmadığından, gündemi takip etme yönteminin ise yalnızca Mimarlar Odası’nın yayınladığı bülten ve dergiler yoluyla genel durumdan haberdar olabildikleri tablo ortaya çıkmıştır. Bu açıklaması ile Yaubyan, Oda’nın yayınladığı bülten ve dergilerin Oda ile yakın temas kurulmasa dahi mimara bilgi akışının sağlandığı mekanizma olarak önemine dikkat çekmektedir. Ancak, yine de kimsenin kimseden çok da fazla haberi olmadığından (dönemde yapılan işlerden bahsediyor), spesifik olarak Türkiye modern mimari hareketi içerisinde ol(un)ması gibi bir ortam tanımlamalarının olmadığı yorumu ile karşılaşılmıştır.

Yukarıda bahsedildiği üzere Yaubyan’ın kariyerinde önemli yer tutan ve bir çeşit mimari üretim yöntemi olarak kullandığı yarışmalara ve döneminde Türkiye’de açılan mimarlık yarışmaları ortamına bakıldığında ise yaklaşık olarak yarışmalara ilk katılım sağladığı dönemlere tekabül eden 1952 yılında, Bayındırlık Bakanlığı ve Mimarlar Odası ortak çalışmasıyla ilk kez mimarlık ve şehircilik yarışmalarına ait yönetmelik çıkarması ile mimarlık yarışmalarının kurumsallaşmasının sağlandığı görülmektedir ve bu yönetmeliğin de yine hemen hemen Yaubyan yarışma katılımları tarihleri (1953-1975) arasında kaldığı 1980 dönemine kadar geçerliliğini koruduğu gözlemlenmektedir (Meltem, 2010). Özetle, Yaubyan’ın gerek modern mimarlığın Türkiye’deki dönüşümlerin yaşandığı dönem ile Bayındırlık Bakanlığı Yarışmalarının yapı elde etme yöntemi olarak kullanıldığı dönemlerde mimari üretimleri ve bu dönemlerdeki ortamın aktarımı ve değerlendirilmesi konusunda söylemleri ayrıca ele alınabilecek, niteliğe, çokluğa ve çeşitliliğe sahiptir.

Yaubyan’ın katılım sağladığı yarışmalar döneminde Bayındırlık Bakanlığı tarafından açılan yarışmaların tamamı kategorilerine göre incelendiğinde (Şekil 1, Şekil 2), özellikle döneminde açılan spor, sağlık yapıları kategorisinde yoğunlaşma olduğu görülmektedir. Kendisi bu durumu, bir ara adının “hastane mimarı” olarak anıldığından, dönemin açılan yarışma ve ihtiyaç olan yapı modellerinin böyle bir durumu beraberinde getirdiğinden, katılımlarının diğer yapı tiplerinde de olmasına rağmen 1. ödül alarak inşa edilen yapılarının spor ve sağlık yapıları olması sebebiyle böyle bir algının oluşması ile açıklar (Şekil 7,8,9,10). Diğer bir taraftan bu durum, aslında Bayındırlık Bakanlığı’nın yarışmalar yönetmeliğinin geçerliliğini koruduğu süreç içerisinde (1952-1980) açılan yarışmaların sayı çokluğu, yapı türü çeşitliliği, uygulama oranları ve esaslarının bir taraftan mimara seçme hakkı sunarken, diğer bir taraftan bir uzmanlaşma alanı olarak yarışma mekanizmasının kullanılmasının yöntem haline getirebilme şansını da beraberinde getirdiği sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Kısaca, Yaubyan’ın mesleğe ilk adım attığı yıllardaki mimari üretimlerini yapı tipi bağlamında, dönemin Cumhuriyet dönemi apartmanlaşma dönemi ile örtüşmesi nedeniyle ağırlıklı olarak apartmanlar ve yarışma yoluyla elde edilen kamusal nitelikteki yapılar olmak üzere iki ana kategoride özetlemek mümkündür.

4. Amerika Macerası ve Yaptığı Geziler
Yaubyan’ın mesleki kariyerinde önemli kırılma noktası olarak tarif edilebilecek bir diğer zaman dilimi, ortağı Harutjun Vaporciyan’ın Amerika’da Michigan Üniversitesi’ne gitmesi ve Nişan Yaubyan için de hocalarıyla konuşarak burs ayarlaması üzerine yüksek lisans eğitimi almak için Amerika’ya gitmesiyle başlamaktadır. 1959-1970 yılları, Yaubyan’ın ağırlıklı olarak Amerika’da ikamet ettiği (Türkiye’de de projeler yaptığı, gidip geldiği), yüksek lisansını tamamladığı, Saarinen ve Yamasaki ofislerinde çalıştığı dönemleri kapsamaktadır. Michigan Üniversitesi’nde kentsel tasarım eğitimi alan Yaubyan bu döneminde, önce üniversitede Saarinen yanında yetişen hocasının tavsiyesi ve referansıyla Saarinen ofisinde, daha sonra Saarinen ofisinin taşınması nedeniyle yine üniversitedeki hocasının referansıyla Yamasaki ofisinde çalışmıştır. Bu zaman diliminde diğer bir taraftan Türkiye’ye sık sık gelip giderek yarışma katılımlarına da devam etmesi söz konusudur ki yarışmalara bu dönemlerdeki katılım sayısı da hatırı sayılır bir sayıdadır (Bu dönemde ulusal ve uluslararası olmak üzere toplamda 22 tane yarışmaya katılmıştır). Çalışmaktan öte, daha henüz öğrencilik yıllarında arka sıradakiler ekibiyle “yeni”nin peşinde olan Yaubyan’ın Amerika’da bulunduğu dönemi de, “Ne yapıyorlar, görmeye gittim” söylemi ile tarif etmesi, dönemin dünyadaki anlayışına göre mimari arayışının, araştırmacı kişiliğinin sürekliliğini de gösterir niteliktedir.

Dolayısıyla, kendi mimarlık anlayışının Mies van der Rohe tarafından şekillendiğini her fırsatta dile getiren Yaubyan’ın, mimarlığı üzerindeki bu belirleyici Miesian üslup dışında kariyerinde ve mimari formasyonunun oluşmasında etkili bir diğer kırılmayı, Amerika’da Yamasaki ve Saarinen ofislerinde çalıştığı 10 yıllık süreç olarak tanımlaması da vurgulanabilir. Türkiye koşullarında o zaman dilimine kadar karşılaşmadığı ya da henüz tecrübe etmediği maketle çalışma (Resim 9), daha iyiyi arama (problem çözümünün sonsuz, sınırsız olduğunu anlama) olmak üzere, araştırma ve yapma biçimi olarak tanımlanabilecek iki temel tasarım özelliğini Amerika yıllarındaki kazanımı olarak nitelendiren Yaubyan, mimari formasyonunun bu dönemler zarfında yeniden şekillendiğini, dönüştüğünü de ifade eder.

Yaubyan’ın fiziksel arşivinde kendine has tarzıyla notların bulunduğu, önemli gün, olay ve olguların not tutulduğu çok sayıda ajandalar bulunmaktadır. Bugün halen ajanda tutmaya devam eden Yaubyan’ın ajandalarına yakından bakıldığında; Amerika-Türkiye arasındaki yolculuklarını bir çeşit mimari serüvene dönüştürdüğü söylenebilir. Yukarıda da bahsedildiği üzere kazandıkları ilk yarışma ödül parasını da mimari gezi amaçlı değerlendiren Yaubyan’ın ajandalarında Amerika yıllarında yaptığı; Hollanda (1961), Belçika, Almanya, İsviçre, Fransa, İtalya, Yunanistan, Detroit (1965), İngiltere, Almanya, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Doğu Amerika (1967) gezileri, Kaliforniya (1968) gezisi, Ann Arbor (1969), Newyork, Almanya, Avusturya, Yugoslavya, Bulgaristan, Frankfurt (1971), Newyork, Detroit, Toronto, Newyork, Frankfurt, Manheim, Ronshamp, Bielefeld, Hannover gezileri yer almak ile beraber, bu gezilere ait fotoğraf arşivlerinin de fiziksel arşivinde bulunması söz konusudur. Dolayısıyla, öğrenciliğinin ilk yıllarından itibaren mimari formasyonunun dünyada yapılan işler ve bu işleri gözlemlemek üzerine kurgulayan Yaubyan’ın bu gezilerinin de, şüphesiz ki sonrası dönemlerde mimarlığına etkidiği gerçektir.

5. Amerika Sonrası Yıllar
Yaubyan’ın Amerika’dan döndükten sonraki yıllar, ağırlıklı olarak Ermeni Cemaati’ne yaptığı gönüllü mimari hizmetler, Bodur Ailesi için ürettiği işler ve Yeditepe Üniversitesi’nde öğrencilik yıllarında arka sıradakiler ekibinden olan Arman Güran’ın kurucu Mimarlık Bölüm Başkanı olarak kendisine tasarım stüdyosu hocası olması konusundaki davetiyle üstlendiği eğitimci rolü olmak üzere temelde üç başlık altında incelenebilecek dönemdir. Bu zaman dilimi aynı zamanda, Yaubyan’ın artık mimarlık ofisini tek başına sürdürdüğü, kendi aktif olarak çizmediği zaman hakimiyetini sağlayamadığını düşünmesi nedeniyle yanında çalışan birilerinin de olmadığı, işin ölçekleri büyüdüğünde iş birlikleriyle dönem arkadaşlarıyla ekipçe çalıştığı dönemlerin ve çalışma modelinin dışında kalan, tasarım aşamasından uygulamanın bitiş aşamasına kadar mimari üretimleri yalnızca kendisinin üstlendiği iş modelini benimsediği dönemi kapsamaktadır.

Ağırlıklı olarak yalnız çalıştığı kariyerinin bu döneminde, inşa ettiği yapıların ölçeği büyüdüğü durumlarda proje üzerinde çalıştığı yılların on yıla kadar ulaştığı durumlar söz konusudur. Buna örnek olarak gönüllülük esasına dayanan işlerinden Aramyan Uncuyan Ermeni Okulu, Surp Pırgıç Hastane ek yapıları ve yenileme projeleri verilebilir. Dolayısıyla Amerika sonrasındaki yıllarının büyük bir bölümünü kaplayan işlerinin gönüllülük esasına dayanarak yaptığı işler olduğu da açıkça söylenebilir. Ancak Yaubyan’ın kariyeri boyunca inşa edilmiş tüm projelerine bakıldığında, her ne kadar Ermeni Cemaati’ne gönüllü olarak inşa ettiği yapılar ağırlıklı olarak Amerika dönüşü döneme denk gelse de, çeşitli ölçeklerde Cemaate yaptığı gönüllü işlerin (Surp Takavor Klisesi Dış Cemaat Mahali, Kalfayan Etmeni Okulu (Yetimhane) İlave Projesi) tüm kariyerine yayıldığı da söylenebilir. Hemen hemen 1970 yıllarına denk gelen dönüşü sonrasında yarışma katılımları incelendiğinde; toplamda 7 yarışmada 10 yarışma projesi ürettiği ve ekip olarak çalıştığı bu yarışmalardan iki proje ile katıldığı 200 Yataklı Niğde Devlet Hastanesi, yine iki proje ile katıldığı 400 Yataklı Mersin Devlet Hastanesi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Dişçilik Fakültesi ve Laborant Okulu yarışmalarından birincilik ödülü alarak projelerini hayata geçirdiği görülmektedir. Sonuç olarak yarışma yoluyla inşa ettiği projelerin (6 Proje) yarısının bu dönemde üretildiği görülmektedir. Dolayısıyla Amerika sonrası yıllarını bir çeşit olgunluk yılları olarak tanımlamak da mümkündür.

Yaubyan arşiv çalışmasının sonuçlarından biri olarak Yaubyan’ın kariyerinde Bodur Ailesi’ne yaptığı işlerin, iş birliği olmadan projenin tüm aşamalarını avan projeden uygulama kontrolörlüğü aşamasına kadar sadece kendisinin yürüttüğü işler olması ve yarışma yoluyla elde ettiği kamusal nitelikteki yapılar ile kariyerinin büyük bir bölümünü oluşturan konut yapılarının kategorilere ayrılarak incelenme şansı vermesine istisnai olarak, hem konut, hem (yarı) kamusal niteliğe sahip olma özellikleriyle ayrı bir kategori olarak incelenecek çokluk ve çeşitlikte olduğu görülmektedir. Bodur Ailesi için ürettiği yapıların da yine Amerika macerasının son dönemleri ve sonrasındaki yıllarda, olgunluk yıllarında, gerçekleşmesi söz konusudur. Bu işler bağlamında değinilmesi gereken önemli hususlar da döneminde bir ailenin mimarı haline gelme durumu, kentsel ölçekten bina ölçeğine, giriş mahali tasarımından, iç mekan düzenlemesi ve mimari revizyonlara uzanan farklı ölçek skalasında pek çok işi işveren-mimar ortaklığıyla gerçekleştirmiş olmaları, günümüz mimarın iş alma, iş yapma biçimine ve taraflar arasında karşılıklı sağlanan güven ilişkisi, iletişim ortamı ile günümüzden ayrışan niteliklere sahip bir hikayenin varlığıdır. Bahsi geçen bu ilişkinin kurulmasında ise Yaubyan’ın kariyerinin başında 1958 Şenterziyan Evi’ni (Resim 10, Resim 11), evin sahibinin İbrahim Bodur’un sekreteri olması sebebiyle İbrahim Bodur’un görmesi ile başlaması söz konusudur.

Bu zaman diliminde Yaubyan’ın kariyerindeki üçüncü başlık olarak tanımlanan diğer bir rol ise kendisinin “mesleğimin en güzel yılları” olarak tanımladığı, Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde tasarım stüdyosu verdiği, aktif olarak jürilere katıldığı, öğrencilerin çalışma odalarında hafta sonları dahil olmak üzere severek tecrübelerini aktardığı yıllardaki eğitimci rolüdür. Arman Güran’ın kurucu Bölüm Başkanlığı’nı yaptığı dönemde, Yaubyan’ın öğrencilik yıllarında “arka sıradakiler” ekibinin bir çoğunun, tasarım stüdyosu dersi verdiği, yıllar sonra ekibin üniversite ortamında yeniden bir araya gelerek yine büyük bir heyecanla çalışma şansı ve mesleğinin en güzel dönemleri olarak tanımlar bu dönemi Yaubyan (ki o dönemde bu ekibin öğrencisi olmayı tecrübe etmiş biri olarak var olan mimarlık atmosferini ve heyecanını da sözler ile tasvir etmek oldukça güçtür).

Sonsöz
Yaubyan’ın mimarlık formasyonunda dönüm noktalarına göre kategorilere ayrılarak kurgulandığı bu çalışma, yazarın sürdürdüğü arşiv çalışması sürecinde anekdotlar üzerinden bir çeşit sözlü tarih yazımı niteliği taşıyan verilerin bir araya getirilmesi sonucu olarak ortaya çıkmış olup, Yaubyan’ın mimarlığa duyduğu tutku ve aşk sonucu arşiv araştırmacısı için bir çeşit okula dönüşmüştür. Mesleği ekonomik kaygılar güderek yapmadığını, halen daha mesleğe doyamadığını açık bir dille ifade eden Yaubyan’ın mütevazi kişilik özelliği ve tavrının, mimarlık mesleğinde kendini konumlandırışı, duruşu, tavrı, iş alma ve yapma biçimine yansıdığı kolaylıkla söylenebilir. Ona göre;

“Mimarlıkta mevzunun büyüğü küçüğü olmaz. Tasarım problemi, ihtiyacı gelir mimar olarak kendine göre en iyisini yapmaya çalışırsın” N.Yaubyan

 Kaynaklar

  1. Kuban, D., (2008) 100 Yıl’da İki Mimar Sempozyumu, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, İstanbul.
  2. Alsaç, Ü., (1974) Türkiye’deki Mimarlık Düşüncesinin Cumhuriyet Dönemindeki Evrimi, KTÜ Yayınları, Trabzon.
  3. Bozdoğan, S., (2002) Modernizm ve Ulusun İnşası: Erken Cumhuriyet Türkiye’side Mimari Kültür (T.Birkan, Çev.), Metis Yayınları, İstanbul.
  4. Meltem, İ.A., (2010) 1930-2010 Yılları Arasında Bir Proje Elde Etme Yöntemi Olarak Türkiye’deki Mimari Tasarım Yarışmaları, Yıldız Teknik Üniversitesi FBE Mimarlık Anabilim Dalı Tasarım Programı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.