Geçmişin Mekânsal Koordinatları ve Günümüzün “Kentsel Kanyonları”

Doç. Dr. Bedriye Asımgil

Kentlinin mekânla etkileşimi kentsel planlama ve kentsel tasarım kararlarından doğrudan etkilenir. İnsan mekân ilişkisi, mekânın kentli tarafından algılanması, benimsenmesi ve kolektif bellekte yerini alarak bir kentsel kimlik öğesine dönüşmesi açısından birincil önemdedir.

Kentsel kimlik öğelerinin belirlenip değerlendirilmesi, mevcut durumda algılanabilirliği ve ulaşılabilirliği, kentsel katmanların kent kimliğine etkisini artırır. Kısacası, kent kimliği kenti oluşturan fiziksel, sosyal ve doğal yapıların sürekliliğiyle geleceğe taşınır.

Kentsel kimlik öğelerinin fiziksel, sosyal ve doğal yapıları ile sürekliliği, kentsel alanın zenginlikleri ile algılanmasına olanak tanır. Bu bakış açısı ile kentsel alanı tanımlarken, herhangi bir şehrin en çok görülebilen, “açık” alanları ile daha az görünen hattâ gizlenmiş ve gizemli alanlarının da ayrımını tanımlamak gerekir. Açık alanlar, modern kentlerde iktidardaki ulusal ya da sivil ideolojiyle, doğal olarak siyasi ve ekonomik güçle ilişkili alanlardır. Gizemli alanlar ise, kentin “özel” kimliğini destekler nitelikte, zenginlikleri olan alanlardır. Bu ikilemin bir etkisi olarak, gizemli alanlar, korunması gerekli alternatif bir tarih bilinci sunar.

Bu çalışmada, doğal yapılaşması ile gizemli alanlar oluşturan ve kimlik öğeleri ile birlikte kentsel yerleşimi zenginleştiren kanyon yerleşimler ele alınacaktır. Doğal oluşumun mekânsal deneyimi ile kanyonlar, kente nesnel ve romantik bir anlam kazandıran yerleşimlerdir. Kentsel kimlik öğelerinin insan-mekân etkileşimi, kanyon yerleşimlerin sosyal üretimini ve mekânın yaşatılmasını öngörür. Kanyon yerleşimleri mekânsal bilinçaltında zamanın birikebileceği bir sığınak sağlarken aynı zamanda da “yaşamış mekân-kentsel alanın” etkilerinin okunmasını sağlar. Yerleşim ve toplum tarihi, mekânsal biçimin arabuluculuğu ile somut gerçekliğe ulaşır. Mimari yapının mekânsal koordinatları ile kurduğu ilişki sonucu kentin bir parçası olur ve “yaşamış mekân” romantik bir anlam kazanır.

Kanyon yerleşimler, toplumun, yerleşimin mekânsal koordinatları ile ilişki kurduğu yerleşimlerdir. Yerleşimin özel kimliğini destekler nitelikte, insan – mekân etkileşimini, zenginlikleri ile birlikte kente katan bölgelerdir. Günümüzdeki yorumundan farklı olarak, nesnelerin ve imajların çeşitliliği ile anlam kazanan kanyonlar, kimi zaman gizemli mağaraları, kimi zaman yürüyüş parkurları, kimi zaman da tektonik çöküntüleri ile açık alanlar ve gizemli alanlara sahip birer kamusal alanlardır.

Kültürel mücadelenin bir ifadesi olarak kentsel alanın etkilerini okumak son yıllarda yaygın bir yaklaşımdır. Henri Lefebvre’nin mekânın sosyal üretimi üzerine yazdıklarından sonra, “yaşamış mekânı” tartışırken, toplumların ve tarihin, yapıların ancak mekânsal biçim arabuluculuğu yoluyla somut gerçeklik haline geldiğini ısrarla vurguluyor (1). Rudolf Arnheim’a göre; mesafelerin belirlenmesi için gerekli mekânsal koordinatların yokluğu, objeyi kendi ortamından dolayı tanımsızlaştırabilir. Bu olay, obje konumunun çevresiyle tanınabilir bir ilişki içinde olmadığı zaman meydana gelir (2). Bu nedenle, kentin biçimlenmesini sağlayan mekânsal boşluklar, mimari objenin mekânsal koordinatları ile kurduğu ilişki sonucu tanımlı hale gelir. Mekânda yaratılan boşluk, sınırlayıcı unsurlar arasındaki hacimdir, çevre verileri ile birlikte düşünüldüğünde artık kentin bir parçasıdır ve kentin biçimlenmesine de katkı sağlamaktadır.

Bala’ya göre “kentsel mekâna ilişkin tasarımlarda genellikle doluluklar ele alındığından, binalar arasındaki boşluklar, kendiliğinden oluşan kayıp hacimlere dönüşmektedir. Bu hacimler çoğunlukla, özensizce yan yana getirilen cephe dizileriyle sınırlandırılmakta ve günümüz kentlerinde problem alanı haline dönüşen kentsel ara yüzleri oluşturmaktadır” (3). Benzer şekilde sokak kanyonları da, günümüzde, yoğun yapı blokları arasında yaratılan ve sokak olarak nitelendirilen boşluklardır. Kentsel bir kanyon olarak bilinen sokak kanyonu, sokağın her iki taraftaki binalarla çevrili olan ve kanyon benzeri ortam yaratan bir yerdir. Sokaklar ve caddeler yoğun yapı bloklarını ve özellikle gökdelenleri birbirinden ayırdığında, insanların yoğun olarak kullandığı, klasik insan yapımı kanyon örnekleri ortaya çıkmaktadır. Yerleşimin özel kimliğini destekler nitelikte, konumunun çevresiyle tanınabilir bir ilişki kurmadığı durumlarda, kanyonun mekânsal biçimi yalnızca boşluğu tanımlar.

Kentsel Kanyonlarda Boşluğun Mimarisi

Kentsel alanlar, boşlukların arasında “mekân yaratmak” suretiyle mimarlığın en temel uğraşısıdır. Boşlukların ya da mekânların genel bir tipolojisi incelendiğinde; mağaza cephesi, duvar veya yüzey, duvar resimleri, sokak sanatının tuvale dönüşmüş biçimidir. Kentsel bahçeler ise zaman zaman kaldırımın toprak, zemin veya su öğesi ile kesintiye uğratılarak biçimlenmesidir. Bazen yalnızca sokak ya da yüksek yapılarla çevrili şehir kanyonunun zemini, boşluk ve dolulukları tanımlayabilir. Boşluklar arasında yaratılan mekânlar çoğunlukla toplumun kavramsal sözlüğünün paylaşıldığı, kültürel mücadelelerin verildiği, sınırsız bireyselliğin ve kolektif yaratıcılığın hissedildiği yerlerdir. Sokaklar ve sokağın kentle buluştuğu ara yüzler olarak vitrinler, kent sokağının çok yönlü kıvrılması ile her türlü sanatsal ve örgütsel alana erişim olanağı veren, sosyal gerçekliğe adım atmak için derin bir deneyim sunan, küçük kalabalıklar tarafından işgal edilen yarı-özel alanlardır.

Kentsel alanlar, örgütsel alan olarak kullanımından başka, tarım gibi kent dışı amaçlar için de kullanılabilir. Otoyol köprüleri ve kavşakları çevresinde kullanılmayan alanlarda bulunan kanyonlar da, göz ardı edilen alanın mekânsal biçimi, mekânın üretken kullanımı ve halkın yoğun katılımı nedeniyle dikkat çekici alanlar olmuşlardır. Solano Kanyonu’nda olduğu gibi, çoğu zaman topluluk bahçeleri olarak kullanılan kanyon bölgesi, kısmen topluluğun kendi kullanımları için üretilmiş, kısmen de satış amaçlı, Meksika toplumunun Campesino (4) kimliğine geri dönüş olarak nitelendirilmiştir.

Los Angeles kentinde de olduğu gibi, kentsel çevrenin kültürel derinliğini ifade etmekte mekânsal biçimler temel rol oynar. Kentin fiziksel dokusuyla ilgili bir deneyime gereksinim duyan şehircilik, sosyal yapı anlamında değerlendirildiğinde, kentsel gerçeğin yalnızca sert bir beton çekirdeğine, hattâ mühendislik alanlarına odaklanma eğiliminden ziyade, kentleşmenin maceracı ruhu ve araştırıcı merakını barındıran tarihi bağlamında ele alındığı görülmektedir (5).

Los Angeles tarihinde, kanyonlar ve nehirler toplumun birer kültürel yığınları olarak rol oynamıştır. Los Angeles’ın büyük şehir kanyonları “halk meydanı” karakteri taşımaktadır (6).

Dünden Bugüne Kanyon Mimarisi

Kent, insan faaliyetlerinin gereksinimlerine yanıt vermesi gereken bir yerdir. Bu bakış açısıyla, tek gereklilik, yüksek nüfus yoğunluğunu güvenli bir şekilde destekleyecek kentsel altyapıyı korumaktır. Yerli topoğrafyayı ve biyolojiyi koruma veya koruma ile ilgili argümanlar, çoğunlukla kent kenarında gelişmemiş bakir arazileri kaplamaya devam eden kentsel yayılmaya öncülük etmektedir. Büyüyen kentsel bölgeler için, kentsel gelişme alanları yaratma ihtiyacı duyan kent geliştiriciler, çevreciler ile sürekli mücadele içindedir.

Kanalizasyon ve altyapı tesislerini idame ettiren mühendisler için, kanyona erişim, erişim yolu inşa etmekten ve geçitler oluşturmaktan daha kompleks ve karmaşık bir mühendislik problemi olarak görülmekte ve sorun, kanyonların buldozerler ile yıkılması suretiyle basit bir mühendislik problemine indirgenmektedir.

Ne yazık ki, günümüzde kent kanyonları, çevrenin korunmasıyla ilgili popüler düşüncede ikinci planda kalmaktadır. Kent kanyonu sistemi kentte bir çeşit artık alan olarak değerlendirilmektedir. Geçmişte şehirlerin erken dönemlerinde dik yamaçlarda konut geliştirmek zor ve pahalı olduğundan, 20. yy’ın ilk yarısında inşa edilen şehirler kanyonlar etrafında tasarlanmak yerine, düz kent arazilerinde tasarlanmıştır. Kanyonlar, o dönemlerde bölgenin artan kanalizasyon sistemi ihtiyaçlarının yanı sıra su baskınlarını önlemek ve sel baskınlarının yönetilmesi için kısmi bir çözüm oluşturuyordu. Kanyonlar, yağmur hasarını kontrol etmek için taşkın kontrol kanalları inşa etmek suretiyle, yağmur sularının okyanusa yer çekimine izin veren kanallar olarak işlev görmekteydi.

Kent içindeki açık alana birincil derecede tarihsel önem verilmekteydi. Kentin kültürel perspektifinde, kanyonlar şehrin bir gösteri alanı olarak, insan faaliyetleri için özenle tasarlanmış ve dünyanın dört bir yanındaki bitki örtüsü ile vurgulanmış alanlardır. Bölgesel peyzajda, dünyanın dört bir yanından egzotik bitkilerin ithalatı ve yetiştirilmesi için neredeyse mükemmel hafif iklim koşullarına sahip alanlardır. Su teminindeki süreklilik, kanyon bölgesinde geliştirilmiş özel konutlarda bireysel bahçelerin oluşturulmasına olanak tanımıştır. San Diago’daki Balboa Parkı, kanyonun bir gösteri merkezine dönüşmesine ve mevcut bitki örtüsünün ve topoğrafyasının İspanyol-Rönesans tarzı binalarla uyumuna güzel bir örnek oluşturmaktadır (7).

Şehrin gösteri parçası olan Balboa Parkı ve benzeri alanlar, insan faaliyetleri için özenle tasarlanmış ve dünyanın dört bir yanındaki bitki örtüsü ile vurgulanmıştır. Özel peyzajda, devletin su temini projeleri ile dünyanın farklı bölgelerinden egzotik bitkiler ithalatı ve yetiştirilmesi için geliştirilmiş özel konutlar, zengin bireysel bahçelere ve işletmelere tahsis edilmiştir.

Balboa Parkı’nın yaya geçitleri ve doğal peyzajı pek çok sanat organizasyonlarına ve film setlerine ev sahipliği yapmış, 1915 Fuarı için inşa edilen İspanyol-Rönesans tarzı binaları ile San Diago Kanyonu, süslü ve gösterişli mimari tarzın Amerika’da kullanıldığı ilk gösteri alanı olmuştur (8).

Şehrin kalbinde vahşi manzara koruma fikri yeni bir düşüncedir. Bu fikir, 1900’lü yıllarda kanyonun doğal peyzajında canlı müzelere dönüştürülmesine de neden olmuştur. Kanyonlar, egzotik yerli bitkilerin müze ortamı kalitesinde, doğal nesnelerin yaşayan bir heykel olarak, değerli posta pullarından oluşan bir koleksiyon gibi sergilenmesine olanak tanımıştır.

1900’lü yıllarda ıssız bir çöl olan San Diego Kanyonu, Kate Sessions adlı doğa bilimci bir kadın bahçıvanın çabaları ile Balboa Parkı’nın kanyonlarının ve tepeliklerinin 1000 dönümlük peyzaj düzenlemesine öncülük etmiş, bu nedenle “Balboa Parkı’nın Anası” olarak anılmış ve parka heykeli yerleştirilmiştir.

Günümüzde Sokak/Kent Kanyonu Mimarisi

Günümüzde ise kanyon mimarisinin mekânsal hareket dinamikleri, yaya kullanımının tersine, trafiği önceleyen bir düzenlemeye teslim edilmiştir. Bu anlamda, yaratılmak istenen kanyon etkisi, bu mekânların tamamen araç trafiğine ayrılmış caddelerden ve çok katlı yapılardan oluşan bir merkezi iş alanı haline gelmesine ve yapı içinde kanyon etkisinin yeniden yaratılmasına ortam hazırlamıştır.

Yaratılan ortam ile çevresinden ve bağlamından kopuk, içe dönük devasa büyüklükteki kapalı kutular, kanyon yaklaşımlarını sokak kanyonlarına dönüştürmüş, sokak kanyonları kentlinin kentle buluşma mekânı haline gelmiştir. Çoğunlukla yüksek katlı ofis yapıları, alışveriş ve eğlence merkezleri ile kuşatılan insan yapımı sokak kanyonları, gökdelenlerin birbirinden ayrıldığı sokak düzleminde kamusal bir alan yaratmaktadır.

Dinamik ve ikonik kompozisyon oluşturmak üzere, kanyonu kuşatan yüksek katlı yapıların mimari biçimlerinin bir araya getirildiği, kanyon sürekliliğinde perspektifler ve görüntülerin sürekli değiştiği, kullanıcılar ile etkileşim içinde olan canlı ve enerjik alanlar yaratılmaktadır. Ancak bu etkileşim, mimari ve doğal ortam ile etkileşimde bulunmayan, yalnızca kültürel yığınları bir arada toplayan, doğal bağlamından kopuk bir etkileşim içindedir.

Bina formlarının çoğu tasarımlarında, kamusal alanda yumuşak eğrilere dönüştüğü ve yumuşak eğrilerin merkezi açık hava geçitleri ile birbirine bağlandığı, dramatik bir “kanyon” etkisi yaratılmaya çalışılmaktadır. Ofis, konut, perakende ve eğlence kullanımlarını içeren ve ziyaretçilerin etkileşime girdiği “kanyon” etkisi, şehircilik ve sosyal yapı anlamında değerlendirildiğinde, kentsel gerçeğin yalnızca sert bir beton çekirdeğine, hatta mühendislik alanlarına odaklanma eğilimindedir.

Chicago’daki Magnificent Mile, Manhattan’daki Heroes Kanyonu ve Hong Kong’un Kowloon’u klasik insan yapımı tasarlanmış kanyon örnekleridir.

Kamusal alanın vekili olarak, merkezi şehrin büyük şehir kanyonları, yüksek bina sıralarının oluşturduğu vadi yerleşimlerde, zaman zaman kutlamalara, sokakta müzik ve dans gösterilerine ve halk karnavallarına sahne olmaktadır. Popüler demokrasinin mekânsal korelasyonunu halk meydanlarına taşıma işlevini ve halk meydanların kültürel yığınlara ev sahipliği yapma görevini sürdürdüğü günümüz kanyon örnekleri de mevcuttur (10).

Kentler yeniden üretimin yapıldığı, bir üretim alanı olarak artı değerin yaratıldığı alanlardır. Kent planlamalarının mekânsal ve sosyal açıdan duyarlılık içerisinde yapılması ile kentsel ilişkiler ve toplumsal kesimler arasındaki bağlar kuvvetlenmektedir. Son dönem politikalarına bağlı olarak kentlerimizde görülen yeni eğilim, mekânların yeniden yaratılma çabası olarak ortaya çıkmaktadır (11). İç ve dış mekân organizasyonlarında “yere özgü olma” tutumu, yerini “hiçbir yere özgü olmama” tutumuna bırakmakta, bu mekânlarda yaşayacak olanlar için, sokaklarını aynı kottayken göremedikleri, yeşilliklerini bile diğer sahipleriyle paylaşmaktan çekindikleri bir kent, diğer kentliler içinse büyük duvarlar ve güvenlik önlemleri olmaktadır.

Yalnızca kendi varlığı ile anlam bulan mekânlar birbiriyle en az ilişki içerisinde olacak şekilde yerleşmektedir. Bu durum mekânın bulunduğu yerle olan ilişkisini en aza indirgemektedir. Bu tür alansal ilişkiler, mekânsal örgütlenmeler arasındaki ilişkiyi zayıflatmaktadır (12). Alansal ilişkilerin gelişmesi mekânsal örgütlenmelerin dışa kapalı hale gelmesine neden olmaktadır. Bu da her birimi kendi kendine yeten bir mekânsal örgütlenmeye yöneltmektedir. Bu çerçevede, yan yana yerleşmiş ve duvarlarla kendisini soyutlamış kent kanyonları, bölgeden bağımsız, farklı temalı yaşam türleri içermekte, yere özgülüğünü yitirip standartlaştırılmaktadır.

Özellikle, 19. yy’ın ikinci yarısında, gökdelenler az katlı binaların yerini almış ve yoğun katlı yapılaşma dar şehir sokaklarını taş kanyonlara çevirmiştir. Kanyonlar doğal bağlamından kopartılmış bir sokak kanyonuna dönüşmüştür. Sokak/kent kanyonu terimi ise, yolun iki tarafında uzun, sürekli binalar içeren nispeten dar bir cadde geometrisini ve ayrıntılarını kategorize etmek için kullanılmaya başlanmıştır (13).

Mayer’e göre küreselleşme sürecinde kentsel kimlik, kentlerin alışılagelmiş geleneksel ve tarihsel dokusuna eklemlenen, yeni ve farklı insan yerleşmelerinin şekillenmesine, tüm kentin kullanım ve yaşam alanlarında işlev değişimleri ve yoğun hareketliliklerin gözlemlenmesine olanak tanıyacak yeni düşüncelere, çalışmalara ve söylemlere gereksinim duymaktadır (14) (Mayer, 2008).

Kaynaklar

  1. Lefebvre, H., “La Production de L’espace”, 2nd ed. Paris: Editions Anthropos, 1981.
  2. Arnheim, R., “The Dynamics of Architectural Form”, University of California Press, USA, 1977.
  3. Bala, H.A., “Mimarlık Şehircilik, Bina Kent, İç Dış, Özel Kamusal Arasında Kentsel Ara Yüzler”, YAPI Dergisi, 293: 44–49, 2006.
  4. Boyer, C. R., “Politics, Identity and Agrarian Struggle in Post-revolutionary Michoacán”, 1920-1935, p.336, ISBN: 9.780.804.743.525, 2003.
  5. Garrett, B. L., “Explore Everything: Place-Hacking the City, London”, New York: Verso, 2013.
  6. Hawthorne, C., “Latino Urbanism: Social Spaces Begin to Displace Half a Century of Car Culture in L.A. as Planners take Design Cues from Street Life in Latin American Cities”, Los Angeles Times, December 6, , A1, A10, 2014.
  7. Engstrand, I., “The Origins of Balboa Park: A Prelude to the 1915 Exposition”, The Journal of San Diego History. 56 (3): 154, 2010.
  8. Christman, F., “The Romance of Balboa Park” (4th Ed.). San Diego: San Diego Historical Society. ISBN 0-918740-03-7, 1985.
  9. Carlson, D., “Women in San Diego… a history in photographs”, The Journal of San Diego History, San Diego historical society quarterly, Volume 24, Number 3, editor: Thomas L. Scharf, 1978.
  10. Butler, R., “Dancing Alone in Mexico, From the Border to Baja and Beyond”, The University of Arizona Press Tucson, ISBN: 0- 8165-2023-2, Mexico, pp.72-75, 2000.
  11. Keyder, C., “Enformel Konut Piyasasından Küresel Konut Piyasasına, İstanbul Küresel ile Yerel Arasında”, Metis Yayınları, İstanbul, 2000.
  12. Yırtıcı, H., “Çağdaş Kapitalizmin Mekansal Örgütlenmesi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005.
  13. Vardoulakis, S.; Bernard E. A., Pericleous, F. K.; Norbert, G. F., “Modelling Air Quality in Street Canyons: a Review”. Atmospheric Environment, 37:155–82. Bibcode: 2003AtmEn.37.155V. Doi: 10.1016/s1352-2310(02)00857-9, 2003.
  14. Mayer Ö. B., “Kent – Anti Kent Senaryoları”, Mimarist Dergisi, Sayı: 29, 2008.

*Bedriye Asımgil, Doç. Dr.

İzmir Demokrasi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi