Bir “Palimpsest” Olarak İç Mekân

Doç. Dr. Özge Cordan*

Palimpsest, “üzerine yazıla çizile eskimiş parşömen ya da tablet” olarak tanımlanır (1). Kelimenin etimolojik kökeni ise, Latince’de “yeniden kullanılmak üzere temizlenmiş parşömen” anlamına gelen “palimpsestus” kelimesinden ve Yunanca’da tekrar etmek anlamındaki “palin” ve düzgün kazınmış demek olan “psestos“ kelimelerinin birleşiminden türeyen “palimpsestos” kelimesine dayanır (2).
Eskiden parşömen ve tabletin elde edilme sürecinin zahmetli ve pahalı olması, beraberinde mevcut yazının tablet ve/veya parşömen üzerinden kazınıp silinerek yeniden kullanılmasını gerektirmiş ve böylece eskinin izleri üzerine yeni yazılanlar eklenmiştir. Bornstein ve Williams (1993) palimpsest kavramının, İncil’den klasik dönem başyapıtlarına kadar pek çok eseri aydınlattığına ve söz konusu eserlerin palimsest niteliği taşıdığına dikkat çekmektedirler (3). Yıldırım (2009) ise palimpsest kavramının “eski ve yeninin birlikteliği, yeninin eskiden kalanları bünyesinde barındırması” gibi niteliklere sahip olduğunu belirtmektedir (4).
Palimpsest kavramı, söz konusu eserlerin çok katmanlı yapısını ve aktarım sürecini açıklamaktadır. Özellikle modern edebiyat, resim ve sinemada palimpsest, etkileyici bir ifade/anlatı aracıdır. Bu bağlamda kentin, mimarinin ve iç mekânın da palimsest karakteri olduğu aşikârdır.

Farklı kültürlerin, dönemlerin, yapıların kaydı niteliğindeki kentler, fiziksel sınırların ve mekânsal karşılıkların ötesinde çok katmanlı bir yapıya sahiptir ve farklı hikayelerin, yaşanmışlıkların, fiziksel olmayan sınırların ve mekânların derin anlamlarını bünyelerinde barındırırlar. Bu yönüyle kentler, palimpseste dönüşür. Kentler gibi binalar da katmanlaşır. Mimarlık tarihi, binaların bazen simgesel önemleri nedeniyle, bazen de kullanım ömürlerini uzatmak için değiştirilip dönüştürüldüğünün sayısız izleriyle doludur. Yeni kullanımlar ve tasarımları bünyesinde biriktiren mevcut bina, bu yönüyle bir palimpsestir (5).

Binaların yeniden kullanılması veya zaman içinde aldığı ekler, sadece fiziksel mekânsal nitelikleriyle değil, aynı zamanda dönemin ruhunu yansıtan sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve sosyo-politik nitelikleriyle de birer palimpsesttir. Mimarlığının kalıcı niteliklerinin aksine geçiciliğine vurgu yapılan iç mimarlık, mevcut mekânların yeniden kullanımı ve yeniden düzenlenmesi ile yoğun uğraşı içinde olan bir meslek dalıdır (5). İç mekânlar, farklı dönemlerin, yeniden kullanımların ve yaşanmışlıkların izlerini muhafaza eder, korur, saklar ve geçmişten geleceğe aktarır. Bir başka deyişle; değişim ve dönüşümün katmanlaşarak bir arada olma halinin yan yana, üst üste, iç içe geçtiği sarmal ilişkiler ağının ve farklı zamanlardaki yaşanmışlıkların izlerini taşıyan ve aktaran mekânsal anlamın okunabildiği bir palimpsesttir iç mekân…

İç Mekânın Palimpsest Karakteri
Palimpsest kavramını, binaların yeniden kullanımında bir metafor olarak kullanan Machado (1976), yeni yazılacak yazıya yer açmak için kazınan kanvas veya parşömende, eski yazı katmanlarının izlerini görmenin mümkün olması gibi mekânların da zaman içinde aldıkları eklerin, yeni kullanımlar ve yeni işlevler ile birlikte geçmişin izlerini taşıdığını belirtmektedir.
“Old Buildings as Palimpsest” adlı yazısında Rudolfo Machado (1976) şöyle der: “Yeniden kullanım, geçmiş ve gelecek arasında bir denge sağlama sürecidir. Yeniden kullanım sürecinde geçmişin büyük bir önemi vardır; çünkü (bizatihi) kendisi, değiştirilecek ve yeniden şekillendirilecek olandır. Geçmiş, daha önceden yazılmış olan “kanvas” üzerinde, her bir başarılı yeniden kullanımın kendi yerini bulmasını sağlar. Böylece geçmiş, kabul edilmiş (korunmuş), dönüştürülmüş ya da bastırılmış (reddedilmiş) bir “anlam paketi haline dönüşür.” (6)

İç mekânlar, kendi dönemlerinin belgesi olarak görülürler (7) ve her bir palimpsest katmanı, mekânın anlamına, tarihsel önemine, mekânsal kurguya, malzemeye, belleğe ve kimliğe eklenir (8). Pallasmaa (2007), mevcut yapısal çevre içinde yer alan yapıların belleği üç farklı biçimde harekete geçirdiğinden bahseder. İlk olarak yapılar, zamanı somutlaştırır, görünür kılar ve korurlar. İkinci olarak, hatıraları içererek ve yansıtarak hatırlamayı kolaylaştırırlar ve üçüncü olarak da bizleri hatırlayıp hayal etmemiz için teşvik eder ve ilham verirler (9).

İç mekânlar, sadece sahip oldukları tarihsel, kültürel ya da simgesel değerler açısından değil, aynı zamanda yeni kullanımlara ve sosyo-kültürel çevreye uyumları bakımından da önem taşırlar. Var olanın üzerine katmanlaşarak eklenen yeni işlev, mekânsal kullanımlar, yeni malzeme ve detaylar, orijinal mekânın sahip olduğu özgün niteliklere dikkat çektiği kadar mevcut olanın palimpsest karakterini de açığa çıkarır ve belleğin inşasına katkı koyar.
Bu bakımdan iç mekânın palimpsest karakteri, yeniden kullanım için mevcuda eklemlenen yeniye yer açarken anlamın katmanlaşarak aktarılmasınada aracı olur. Tran’ın (2011) belirttiği gibi palimpsest, önceki çalışmanın katmanlarının görülebileceği, keşif ve yeniden yorumlanmanın ortaya çıktığı bir durum yaratır. (7) Bir başka deyişle, geçmişin izleri açığa çıktıkça hem eski hem de yeniyi eş zamanlı olarak okumak olanaklı hale gelir ve böylece her katman aynı zamanda tasarımı zenginleştirecek bir ilham kaynağına dönüşür.

İç Mekânı Bir Palimpsest Olarak Okumak ve Tasarlamak
Mevcut binaların yeniden kullanılması, mevcut mekânı ya da yeri analiz etmekle ve okumakla başlar. Yani mevcut olanı doğru okumak, yeniyi tasarlamak için önem arz etmektedir.
Mevcut mekânların yeniden kullanımında ve/veya mevcut yapıya bir ek yapılması söz konusu olduğunda, geçmiş, yeni tasarım için bir çıkış noktası olabilmektedir. Brooker ve Stone’un (2010) belirttiği gibi “Bir iç mekânın geçmişini ve doğasını sergileyen ya da çağrıştıran öğeler, nesneler ya da yüzeyler o mekâna karakter ve değer katar.” (5) Machado (1976), bu süreci tarihin katmanlarını ortaya çıkartmaya benzetmektedir: “Binanın içeriğindeki değişiklikler, binanın orijinal halini veya en son işlevini değiştirmeye yönelik olduğunda, o zaman bina yeniden işlevlendirilir, farklı bir hikaye doğar, eski sözcüklerden yeni bir mekân oluşur, yeni bir yorumlama gerçekleşir.” (6)

Yapısal ve fiziksel unsurlar kadar anılar, değerler, anlatılar ve geleneklerin analizi (10) de yeniden kullanım için mevcut olanı okumak ve tasarlamak bakımından önem taşımaktadır. Palimpsest, yeni iç mekânlar yaratmak için tarihi, kültürel, sosyal, simgesel katmanların ortaya çıkarılması amacıyla tasarımların ana kavramsal çerçevesini oluşturmaktadır. Gür’ün (2002) belirttiği gibi “Farklılaştırıcı kökene inmenin bir yolu olarak palimpsesti deşifre etmek” (1) aynı zamanda, yerin inşası ve anlam konusunda nasıl hareket etmemiz konusunda biz tasarımcılara klavuzluk edebilir.

Palimpsest karakteriyle öne çıkan iyi örneklerden biri, Kolumba Müzesi(1)’dir. Mimar Peter Zumthor tarafından, II. Dünya Savaşı’nda yıkılan ve Orta Çağ’a tarihlenen Gotik Kilise kalıntıları üzerine inşa edilen Kolumba Müzesi (Resim 1a, b, c), savaştan sonra bozulmadan kalan Madonna figürünü korumak amacıyla mimar Gottfried Böhm tarafından 1949 yılında tasarlanan “Harabelerdeki Meryem Ana” şapeli ile Roma dönemine ait arkeolojik kalıntıları birleştiren bir kurguda tasarlanmıştır. Kolumba Müzesi, mevcut yapıdan arda kalanlar ile farklı dönemsel izlerin ve eklerin yan yana, üst üste biraraya getirilmesiyle oluşan bir palimpsesttir. Müze, tasarımcısının ifadesi ile “içeriden dışarıya” doğru tasarlanmıştır (7). Müze binası tarihi, kültürel ve toplumsal niteliklerinin yanı sıra, kentin 2000 yıllık geçmişinin izlerini taşıyan arkeolojik katmanlara da sahiptir (8). Yapı, bu yönüyle hem tarihi bir belge niteliğindedir, hem de tasarıma yön veren kararların alınmasında belirleyicidir.
Binanın yaşam öyküsünden/hikayesinden ve daha önceki kullanımların izlerinden yola çıkılarak yeniden işlevlendirilen bir diğer örnek Reichstag(2) ya da Alman Parlamento Binası’dır. Orijinal haliyle 1894 yılında Paul Wallot tarafından, İtalyan ya da Neo-Rönesans tarzıda tasarlanarak inşa edilen (11) yapı (Resim 2a), Reichstag’ın, yeniden kullanılabilmesi için açılan bir yarışma sonucunda, yarışmayı kazanan Foster+Partners tarafından yeniden tasarlanmıştır. Foster+Partners, binanın orijinal halinde mevcut olan kubbeyi, cam ve çelik bir kubbeye dönüştürerek demokrasi ve birleşmeyi (Almanya’nın birleşmesi) sembolize etmiştir (12) (Resim 2b). Binanın palimpsest karakteri ise en yalın haliyle, 1990’lardaki yenileme çalışmaları sırasında keşfedilen ve Foster+Partners tarafından binanın hikayesi olduğu gerekçesi ile tutulmasına karar verilen, Sovyet ordu mensuplarının duvarlara yazdıkları yazılarda görülmektedir (Resim 2c).

Güncel palimpsest örneklerinden biri de hiç şüphesiz Ulusal 11 Eylül Anma Müzesi(3)’dir. Müze, 11 Eylül 2011’de, New York’ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerine yapılan uçak saldırısından sonra, bu trajik hadisede hayatlarını kaybedenleri saygıyla anmak, hatıralarını yaşatmak ve yaşananların izlerini bugüne ve yarına aktarmak amacıyla tasarlanmıştır. Mevcut yapısal ve mekânsal izlerin korunarak sergilendiği ve yeni eklerle bütünleştirildiği müze binasının ana sergileme alanlarını bir kamusal park içinde yer alan ve ikiz kulelerin mekânsal izleri ile tariflenen anıtsal havuzların altında konumlandırılan betonarme küpler oluşturmaktadır. Küplerin çevresinde, ikiz kulelerin taşıyıcı sisteminden artakalan çelik kolonlar yer almaktadır (Resim 3a). Müzenin giriş pavyonunun atriumunda, ikiz kulelerden geriye kalan iki çelik kolon ise trajik olayı hatırlatan sembolik ve anlamsal bir işleve sahiptir (8) (Resim 3b). Giriş pavyonundan kulelerin temellerine, yerin altına doğru başlayan yolculuk, enkazın kaldırılması sırasında kurulan bir rampa ile temin edilmiştir. Rampa yardımıyla derine doğru inildikçe, kulelerden geriye kalan istinat duvarları ile çevrili boşlukla karşılaşılmaktadır (Resim 3c). Rampa, saldırıdan kurtulanların kaçmak için kullandığı “vessey merdivenleri” (Resim 3d) ile son bulmakta ve böylece eskinin hatıraları ve temelleri üzerine eklemlenen yeni, kendi palimpsestini inşa etmektedir.

Sonuç
İç mekânların palimpsest karakteri en bilindik içkin özelliklerinden biridir. İç mekânlar, defalarca yazılıp silinmiş bir yazı gibi çağın ruhuna, değişen ihtiyaçlara, kullanıcıların beğeni ve zevkine göre yeniden kullanılabilir ve yeniden tasarlanabilirler.
İç mekânın, fiziksel, mekânsal ve yapısal unsurların ötesinde anı ve belge niteliği taşıması, tasarımcılara gizli, saklı ve örtük katmanlar arasında gezinme ve yeniden tasarlama fırsatı sunmaktadır. Brooker ve Stone’un (2004) belirttiği gibi “Mevcut bağlam, strüktür, mekânlar, işlev ve tarih, birçok önemli kavramsal fırsat sunabilir ve bunların yorumlanması, yeni tasarım için ilham kaynağı olabilir” (12). Böylece görsel olarak heyecan verici, tatminkar bir yapısal çevre yaratmak kadar, geçmişin izlerini taşıyan, ayırt edici duyulara, belleğe ve kimliğe hitap eden mekânlar tasarlamak da mümkün olacaktır.

Bu çerçevede palimpsest, (iç) mimarlar, tasarımcılar ve kent plancıları için;
– Eski (mevcut olan) ve yeni (ek) arasında diyalog kurmak için bir ara bulucu,
– Tarihi, sosyal, kültürel, simgesel katmanların keşfi, okunması ve yorumlanması için bir yöntem,
– Mevcut olanı yeniden kullanmak ve/veya yeni ek inşa etmek için bir metafor, bir tasarlama aracıdır.

Notlar
1. Kolumba Müzesi, Hristiyanlığın erken dönemlerinden çağdaş sanata kadar uzanan geniş bir koleksiyona sahip olan Köln Başpiskoposluğu’nun, bu koleksiyonun sergilenmesi amacıyla 1997’de açtığı bir yarışma sonucunda elde edilmiştir. Bu yarışma sonucunda birincilik ödülünü, İsviçreli mimar Peter Zumpthor kazanmıştır.
http://www.kolumba.de/?language=eng
2. Çalkantılı bir geçmişe sahip olan Reichtag, tarih boyunca iki kere ciddi biçimde hasar görmüştür. İlki 1933’te geçirdiği bir yangın sonucu, ikincisi ise II. Dünya Savaşı’nda Rus Ordusu’nun binayı neredeyse tümüyle yıkmasından ötürüdür (Brooker ve Stone, 2012, s. 67).
3. 2011’deki uçak saldırısında yıkılan Dünya Ticaret Merkezi Kuleleri’nin mevcut mekânsal izleri, zemin kotunda, halka açık kamusal bir alan olarak değerlendirilmiştir. Müze, Dünya Ticaret Merkezi’nden geriye kalanlar ile kurtarma çalışmalarının izlerini ve bu trajik olay ve akabinde yaşananların hikayesini anlatmaktadır. 11 Eylül olaylarının tarihini ve hatıralarını sunmak ve korumak için tasarlanan müze, eski Dünya Ticaret Merkezi’nin bulunduğu alandaki anıtın altında yer almaktadır.
http://www.davisbrody.com portfolio/national-september-11-memorial-museum/

Kaynaklar
1. Gür, Ş. Ö., “Palimpsest: Örselenmiş Parşömen ya da Tablet-1“, Yapı Dergisi, 245, s. 60-65, 2002.
2. https://www.collinsdictionary.com/dictionary/english/palimpsest (Alıntı tarihi: 08.04.2018).
3. Barnstein, G., Williams,G.R. “Palimpsest: Editorial Theory in the Humanities”, University of Michigan Press, 1993.
4. Yıldırım, G., Mekânların Dönüşüm Potansiyeli ve Mimarlıkta ‘Palimpsest’ Kavramı, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2009.
5. Brooker, G., Stone. S. “Iç Mekân Tasarımı Nedir?”, Çev: Zeynep Yazıcıoğlu Halu, YEM Yayın, 2010.
6. Machado, R., “Old Buildings as Palimpsest”. Stamford: Progressive Architecture, 1976.
7. Tran, K. L. Architecture as Palimpsest : A Strategy of Intermediacy, Master of Architecture, Ryerson University, 2011.
8. Sav, S., Bir Yeniden Kullanım Önerisi Olarak Lefkoşa Kent Müzesi, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2017.
9. Pallasmaa, J. Space, Place, Memory and Imagination: The Temporal Dimension of Existential Space, In M. Treib (Ed.), Spatial Recall: Memory in Architecture and Landscape (pp. 16-41). New York, Routledge, 2007.
10. Brooker, G., Infected Interiors: Remodelling Contaminated Buildings, IDEA Journal, pp.1-13, 2006.
11. Brooker, G., Stone. S. “İç Mimarlıkta Baglam+Çevre”, Çev: Cansu Uçar, Literatür Yayınları, 2012.
12. Graeme B., Stone. S. “Re-readings: Interior Architecture and the Design Principles of Remodelling Existing Buildings”, RIBA Publishing, 2004.

Resim Kaynakları
Resim 1a. Didem Acar’ın kişisel arşivi.
Resim 2a. https://www.bing.com/images/search?view=detailV2&ccid=0zxUaoI3&id=7F92030CBBB171D4F012F5301B7BDC5F8669FC87&thid=OIP.0zxUaoI303gmBGmMgRVXlQHaFd&mediaurl=http%3A%2F%2Fupload.wikimedia.org%2Fwikipedia%2Fcommons%2F3%2F3d%2FReichstag-1870.jpg&exph=2580&expw=3498&q=Reichtag&simid=608022244840966222&selectedindex=5&qft=+filterui%3aimagesize-wallpaper&cbir=sbi&ajaxhist=0&vt=Default (Alıntı tarihi: 21.10.2018).
Resim 2b. Yunus Emre Günel’in kişisel arşivi
Resim 2c. https://www.bing.com/images/search?view=detailV2&ccid=47lKqgrb&id=0E14197E2B49ED47CDE04144D42174CAD58C4FFC&thid=OIP.47lKqgrbxb7fbmRln_dOJQHaFj&mediaurl=https%3a%2f%2fberlinadventure.files.wordpress.com%2f2012%2f12%2fp1010478.jpg&exph=3240&expw=4320&q=Reichtag&simid=608002200191500966&selectedIndex=674&qft=+filterui%3aimagesize-wallpaper&cbir=sbi&ajaxhist=0 (Alıntı tarihi: 21.10.2018).
Resim 3a-b-c-d. Özge Cordan’ın kişisel arşivi.

*Özge Cordan, Doç. Dr.
İTÜ Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü