Alvaro Siza’da “Yer”in Söylemek İstedikleri

Dr. Halil İbrahim Polat
Mimar Mehmet Akif Polat

“Yer, Siza’nın mimarlığının kökenidir.” (1)

– Rafael Moneo

Yer kavramı, mimarlık pratiğinde temel bir öğedir. Yapılan tüm tasarımlar, kağıt üstünde kalsalar dahi bir yer üzerine kurulur. Ancak çoğu zaman yerin ifade ettiği anlam ve önemi üzerine öyle geniş geniş düşünülmez, okumalar yapılmaz. Günümüz mimarlık dünyasında mekan kavramı daha yaygın olarak kullanılsa da, özellikle 1960’lı yıllarda yerin gerek mimar, gerekse de farklı disiplinlerden düşünürler tarafından önemsendiği, hakkında tartışmaların yürütüldüğü, metinlerin yazıldığı bilinmektedir. Bu kavrayışla, yere duyarlılığını sürdüren, anlamı üzerine kafa yoran, bu bağlamda tasarımlar yapıp projeler üreten mimarların sayısı hala azımsanmayacak düzeydedir. Alvaro Siza, yere duyarlılığı, tüm tasarımları, eskizleri ve projelerinde görülen en önemli mimarlardandır.

Rafael Moneo, “Gerçekliğin kabulü yeri bilmeyle başlar” der. Siza’nın, mimarlığın ontolojisini unutmayan bir mimar olduğunu belirtir. Ona göre, Siza’nın çalışmalarında kavranan en değerli şey, neyin en temel olduğunu, neyin mimarlık fenomenolojisini en güçlü şekilde karakterize ettiğini keşfetmektir. Zira en saf mimarlık daima Siza’nın çalışmalarının merkezinde olmuştur (2).

Bu makalede, çağdaş mimarlık dünyasının önemli isimlerinden Alvaro Siza’nın başta yer ile kurmuş olduğu bağ olmak üzere, eskizlerinde yarattığı dünya, yapılarında kendini sürgit hissettiren hatıralar, insan bedeni - mekan ilişkisi üzerine yaptığı tasarımlar metinlerarası bir okumaya tutularak, Siza’nın mimarlığı üzerine bir yaklaşım geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

Mimarlığı ve Yer ile İlişkisi

Alvaro Siza, ömrünün büyük bir kesimini dönemsel olarak kendini var eden kimi akımlara ilgisiz, hatta yer yer bu tür geçici teşebbüslere / zevklere kayıtsız kalarak geçirmiş bir mimardır. Onun mimarlık dünyasındaki önemi, tutarlılığından ve savunduğu değerlerin kalıcılığından kaynaklanmaktadır (3). Modern anlamda mimarinin gerçek bir temsilcisi olan Siza, modern hareketin özü olarak da görülebilir. Tasarımlarında, Alvar Aalto’dan esinler görüldüğü, özellikle erken dönem işlerinde Frank Lloyd Wright ve Le Corbusier’den etkilendiği, Adolf  Loos’la bir tür mimari akrabalık kurduğu bilinmektedir (4). Modernizm onun için mimari bir dışavurum süreci değil, daha çok gerçeklere, yapıya, işleve, doğaya yönelik, ağırlıkla ahlaki bir tutumdur (5). Modern düşüncenin kalıcı değerlerine doğal çevrenin niteliklerine olan tutkusu, tüm mimarisinin en belirleyici öğeleridir. O, iyi mimarlığın her yerde aynı olacağına inanır. Aradaki fark sadece doğal çevre ve öznel bağlamdır (6).

Nitelikli bir sanatçı, üretimlerini aforizmalara hapsetmez. Siza’da da bu böyledir. Mimarlığı için kullandığı bir slogan yoktur. Onun tasarımları incelendiğinde mottolarla bezeli tekdüze bir anlayışa rastlanmaz.

Mekan, Deleuze ve Guattari’ye göre, kendisini oluşturan parçaların periyodik tekrarlarıyla oluşur (7). Siza’da bu çevrimsel dönüşüm bedenle kurduğu sürgit birlikteliktedir. Beden-mekan ilişkisi, insan deneyimleri ve yapıların yerle kurduğu temas tasarımlarının gövdesidir. Siza’yı, deneyimi aydınlatmaya ve hatta saptamaya iten, ona deneyimi betimleme olanağı veren, deneyime dayanarak hipotezin ince ipliklerini çizdiren ve anlamı kuran o hafif kaymayı sağlayan da kendi var olma isteğidir hep. Bir yazısında dediği gibi bunun amacı “apaçık şeylerin benzersizliğini yeniden keşfetmektir” (8).

Mimarlık hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde yapılamaz. Çevre gözlemlenip yerin söylemek istedikleri duyulduğunda, yerin etkin verileri ve geçmişin izleri kavranır. Her yerin kendine özgü apaçık gerçekleri olduğu görülür. Bu benzersiz gerçekler olduğu gibi veya karşıtlık yoluyla ele alınıp tasarımlarda yol gösterici olarak kullanılır. Yerleşme, zarif bir örtüyle sarılıp doğanın içine bırakılmış bir hediye gibi durur (9).

Şiir, yapılan bir şeydir (10). Siza, tasarımı bir şiirin dizeleri gibi icra eder. Peki nasıl? Siza’da mimari tema, şiirdeki ritim duygusu gibidir. O estetik söylem, yapının türlü elemanlarında kendini var eder. Siza’nın mimarlığındaki var oluş tutkusu, kadim şiir geleneğinin sahih ögeleri ile sarmallanmış gibidir. Nitekim Moneo, mimarlığın Siza’nın elinde şiir gibi olduğunu söyler. Onun mimarlığını Portekiz’li şair Fernando Pessoa’nın şiirleriyle karşılaştırır. Pessoa konuşmaktan ziyade sözcüklerle oluşan ritimden hoşlandığını, sözcüklerin kendisi için somut bedenler, cisimleşmiş duygular olduğunu belirtir. Dahası, Siza’nın mimarisini inşa etmek için seçtiği elemanlar konuşlandırıldığında, Pessoa’nın somut bedenlerle ne demek istediğinin anlaşıldığını belirtir (11). Moneo’nun, Siza ile Pessoa arasında kurduğu bağ, Şair’in özellikle Şiirler Kitabı (Libro de Poemas)’ndaki (12) imge - metafor düzleminde yoğunlaştığı dizeler ile mimarın var olma sorunsalına içkin eskizleri üzerinden okunabilir.

Eskizlerinde Mekan

Eskiz yapmak, mimari tasarım sürecinin önemli bir parçasıdır. Projeye dair verilerin ve mimarın tasarıma dair hayal ettiklerinin kağıda dökülmüş, ona can suyu vermiş halidir. Eskizin üzerindeki çizgiler, yer yer mimarın kendisinden de aşkın nesnelerdir. O süreç, tam anlamıyla bir tür kendini ortaya koyma halidir. Bu çizgilerde mimar, kendi bedenini yontan bir heykeltıraş gibidir.

Tasarım yapının öncesine ve hatta sonrasına yön veren bir yaratım temsilidir. Alvaro Siza’nın mimarlığına odaklanıldığında, eskizlerinin tasarım esnasında çok önemli bir yer tuttuğu görülür. O eskizlerin, mimari yapıtları kadar haklı bir ünü vardır. Belki de en sıra dışı özelliklerinden biri de eskizleri ile projeleri arasındaki devamlılıktır. Eskizlerinde, projenin yapılacağı yere dair gözlemler resitali vardır. Gözlemlenen yerin iç hiyerarşilerini, uyandırdığı istekleri, neden olduğu gerilimleri saptar. Bu gerilimlerle oluşan titreşimler, o yer için yapılan tasarımın bütününü oluşturan parçaları belirler, mekan tanımlarını ve biçimlerini oluşturur, tasarıma dair dizileri, durakları ve güzergahları ortaya koyar (Şekil 1). Denilebilir ki; Siza’nın eskizleri bile projeyi hayata geçirmeye yetebilir. O denli projeye içkin ve okunabilirdir.

Siza’nın eskizlerinde, tasarımın bütününe dair parçalardan güzergah ve insan ilişkisinin incelendiği görülür. Bu ilişki Heidegger’in ormanlık patikalardaki yürüyüşlerini hatırlatır. Düşünmenin ormanda bir yolu takip etmeye benzediğini ileri süren Heidegger’e göre doğru düşünme - varlık olgusu onun izleriyle son derece uyumludur. Bu izler (kendi gölgemiz,tepelerin uzaktan görünüşü, kuş cıvıltıları veya ırmağın şırıltısı gibi) bize mucizevi varlığımızı anımsatır. Bu izlerin farkına vardığımızda -kendi varlığımızın farkına varmayı hatırladığımızda- bir nevi soluklanma anı yaşarız. Böylesi anlar, insanların kendilerini daha büyük bir resmin içine yerleştirmelerini ve cüzi meselelere karşı gereken mesafeyi almalarını sağlar. Etrafımızı kuşatan dünyanın gerçekliğini tüm detaylarıyla duyup, görmek için kendimizi disiplinli bir şekilde dünyaya açmamız gerektiğini savunur. Bu şekilde düşünmek zahmetli bir iştir ve anlaşılan o ki en iyi yalnızken yapılır (14). Heideggerci bir bakış açısıyla Siza’nın eskizleri bir tür “being there” (orada olma) ütopyasını yansıtmaktadır.

Alvaro Siza’nın mimarlığında insan bedeni - mekan ilişkisinin eskizlerinin karakteristiklerinden biri olduğu söylenebilir. Eskizlerinde beden - mekan ilişkisinin mekan kurgulamada belirleyici olduğu görülür. İnsanda görme eylemini sağlayan gözün bedenin yukarısında olmasından dolayı mekan içerisinde sınırlayıcı olan tavan ile zemini algılama biçimimiz farklıdır. Tavanın mekanı algılamada daha baskın bir rolü vardır. Buna 6. cephe denilmektedir. Söz konusu cephe, plan, kesit ve görünüşlerde görünmemektedir. Ancak, mekana girildiğinde insan bedeni tarafından hissedilen ve algılanan bir olgu olarak kendine yer açar. Siza’nın çizdiği iç mekan perspektif ve eskizlerindeki deformasyon, insanın mekanı algılama biçiminin şöleni gibidir. Eskizlerde, beden - mekan ilişkisi, ara mekan / açık - yarı açık - kapalı mekan hiyerarşisi, yalnızca kapalı kitlelerden mekan elde etmeme, insanın mekanı algılama biçiminden kaynaklı deformasyona uğrayan perspektifler görülmektedir.

Siza’nın eskizlerinde görülen varoluş, mekan, beden - deneyim ilişkisi, Amerikalı filozof Edward Casey’in fikirlerini anımsatır. Fenomenoloji, estetik, zaman - mekan felsefesi, algı ve psikoanalitik teori üzerine çalışan Casey, ansiklopedik kitabı “The Fate of Place: A Philosophical History”de, yer üzerine yaptığı uzun yolculuğuna “Biz yerin içine batığız, onunla bütünleşiğiz ve onsuz yapamayız… Yerlerle çevriliyiz… Yaptığımız hiçbir şey yersiz değildir” kabulüyle başlar. Casey de, Heidegger gibi varoluşun yerle bütünleşik olduğunu savunur. Öte yandan bu bütünleşme, deneyimlerimizi, düşüncelerimizi, hafızamızı taşıyan bedenlerimiz yoluyla gerçekleşir. Bu nedenle, mekan bedenlerimiz yoluyla algılanır, kurgulanır (15).

Kenneth Frampton, Siza’nın mimarlığını görsel ve grafik olmaktan çok, dokunsal ve tektonik olarak tanımlar. Siza’nın Portekiz’in sınırlarını aşmasının nedeni mimarlığını yapının var olacağı yerin mekansal özellikleriyle beslemesidir (16). Mimaride tektonik; parçalar, katmanlar arası ilişkiselliğe dayanır. Yan yana, üst üste gelme, birbirine geçme ilişkiselliği gibi… Yapıyı meydana getiren, tüm parçaların bir araya gelişlerinde kurulan klasik düzendir (17).

Onun eskizlerinde, strüktürün tektonik olarak yorumlanabileceği, yerin verilerini etkin bir şekilde değerlendirdiği görülmektedir. Tasarım yapılacak yerle ilgili doğal verileri (topografya, deniz, kayalık, toprak vs.) potansiyelleri, ihtiyaçları tümden ele alır. Bazen doğrudan uyum bazen mimari karşıtlık yoluyla yorumlar. Kendi tasarım sürecini anlatırken “ … arazi olduğu haliyle ele alınabilir veya olabileceği olmak istediği haliyle de ele alınabilir. Bunlar zıt durumlar olabilir ama aralarında da bir düzen vardır. Düzen, zıtlıkların bir araya getirilmesidir” der (18).

Siza, verdiği röportajlarda, projelere başlamadan, projenin yapılacağı yere gittiği anda yapının konumlanacağı yer ve çevreyle ilgili eskizler yapmaya başladığını ve kafasında yerle ilgili senaryolar kurduğunu söyler (19). Bu sayede eskizlerinde, tektonik mimari ve yere ait verilerin etkin ve bir düzen içinde kullanıldığı görülmektedir.

İçsel - Dışsal Mekan Sürekliliği

Alvaro Siza, ilk mimari verimleri olan 1955’den günümüze kadar pek çok eser vermiştir. Yapıları incelendiğinde yerle kurduğu ilişki, yere dair imgelerin etkisi görülmektedir. Tasarımlarında insana has deneyimler ve güzergahlar ön plandadır. Onun yer ile kurduğu bağın en kesif hissedildiği ve insan deneyimi ile güzergah anlayışının başat görüldüğü üç projesi üzerinden mimari anlayışına mercek tutmak yeterli olmasa da farklı dönem verimleri olan bu yapılar üzerinden bir Siza mimarisi girizgahı denemesi pekala yapılabilir.

Boa Nova Restoranı (1958-1963)

Alvaro Siza’nın ilk çalışmalarından biridir. 1956 yılında Matosinhos Belediyesi’nin yapmış olduğu yarışma ile ortaya çıkmıştır. Leca de Palmeira kıyı şeridinde sahil boyunca inşa edilen, daha sonra eklentilerle birlikte sonuçlandırılan dört projenin ilkidir. Yükselip denize doğru uzanan kayalık bir burunda gerçekleştirilmiştir. Yapının konumlandığı arazi ve şapelle kurduğu ilişki göz önüne alındığında yere uyumu ve duyarlılığı hemen fark edilmektedir. Mimarın daha ilk projesinde, Süha Özkan’ın deyimiyle “doğa içinde varoluşun, en öncül ve güçlü yorumu” görülmektedir. Sanki yapı orada yüzyıllardır var olmuş izlenimi vermektedir (Resim 2) (20).

Doğa, iyi yapılı bir insanın boyuna boşuna sınırlar koymuştur; bu sınırlar aşıldı mı, ortaya ya devler ya da cüceler çıkar (22). Siza, bu projeye başlarken kaygılıdır. Kendi ifadesiyle “Arazinin sunduğu olağanüstü güzellik, ilk adımlarını atmakta olan genç bir mimara kaygıdan başka bir şey esinleyemezdi. Çünkü güzel bir yerde inşaat yapmak çoklukla burayı mahvetmek oluyor.”

Proje büyük ölçüde doğa ile bir şapel ve biraz uzağındaki deniz feneri arasında var olan, dokunulabilen dengeye dayanıyordu. Restoran, şapelden daha alçakta yer almaktadır. Buradaki amaç hem şapele hakim olmasının duygusal düzlemde kabul edilmemesi hem de projenin kendisinin bunu onaylamamasındandır. Ayrıca şapelin öne çıkmasını engellemeden kişilikli bir yapının ortaya çıkmasını sağlamaktır. Restoran binasının özerkliğinin kendisinden önce orada olanlara eklemlenmesi hedeflenmiştir. Binadaki farklı işlevlere denk düşen kot farkları sayesinde, restoran kayalara sırtını vermiş gibi durabilmektedir. Yemek ve çay salonlarının mekan olarak öne çıktığı projede, kapalı, açık, yarı açık geçişler ile yapının çevresiyle kurduğu ilişki güçlendirilmiştir. Yapıdaki derin saçaklar vasıtasıyla hem korunaklı mekanlar oluşturulmuş, hem de dışarıdan gelen güçlü ışığın etkisi azaltılmıştır (Resim 3-5).

Alvaro Siza projeyi yorumlarken, böyle zengin bir bağlamda anlatım derecesini ve duyarlılık düzeyini daha ileri götüren çok yararlı bir alıştırma olarak gördüğünü belirtmiştir. İlk projesinden itibaren yere kulak veren, yer ve doğayla bağ kurmaya azami değer veren mimar, doğayla kurulan bağın önemine vurgu yapar. Ona göre mimarlık bir nesneden mekana uzanır, oradan da doğayla bağ kuruncaya kadar mekanlar arası bağlara uzanır (25).

Vieira de Castro Evi (1984 - 1997)

Gaston Bachelard, çocukluk döneminden hatırlanan evin, sonraları dışarısıyla ilişki kurmamızı sağlayan ilk dünya, ilk evren olduğunu söyler (26). Bu evren, bazen güzel anıların otağına kurulmakta, zaman zaman da uzun süreli hastalıkların anımsandığı bir yas tünelini ima etmektedir. Büyük Fransız yazar Marcel Proust için çocukluk, tıpkı “Kayıp Zamanın İzinde” kitabında anlata geldiği üzere perdeleri kapalı bir odaya çarmıhlanmaktır (27). Peki, hafıza sadece tek tek insanlara özgü bir hatırlama yetisinin adı mıdır? Tabii ki öyle (28). Alvaro Siza’da çocukluk bir şifa bekleyişidir. Uzun sure geçirdiği bir hastalık sebebiyle dinlenmesi gerekmiştir. Nekahet dönemi boyunca Villa Nova de Famalicao‘da kente bakan büyük balkonlu bir evde kaldığını, burada geçirdiği ilk aydan sonra bu balkondan daha ileri gidemediği için manzaradan nefret etmeye başladığını, çocukluğunda yaşadığı bu durumun kendisinde, içerisiyle dışarısı arasında bir bağ kurma isteği oluşturduğunu, projelerinde bu durumu göz önüne alarak modern hareketin söylediği ve uyguladığı gibi doğrudan değil de, iç ve dış arasında geçişlerde her zaman geçiş mekanlarına ihtiyaç duyarak işe sarıldığını belirtir (29). Bu derin travma, Heideggerin ölçme araçları olarak deneyim ve duygulanımı yüceltmesini anımsatır. Mimari deneyimin duygusal yönlerini sürekli vurgulaması, çocukluk diyarına gidip halasının evindeki bir kapı kolunu dahi betimlemesi, hafıza yoluyla yaşanmışlıkları canlandırabilmesi Siza’nın hastalık günlüklerinden geriye kalanlardır.

Siza, Vieira de Castro Evi’ni, çocukluğunda hastalık süresince yaşadığı Villa Nova de Famalicao’da yapmıştır. Çocukluğunda yaşadığı bu deneyim projeye yaklaşımını belirlemiştir. Rahatsızlığı süresince hissettiği mutlak kesintisizlik isteğini uygulayabileceği bir alan olarak değerlendirmiştir. Projede iç ve dış arasında geçişleri sağlayan ara mekanlara yer vermesi, iç ortam ve dış ortamın keskinliğini azaltma dürtüsündendir.

Tasarladığı diğer projelerden farklı olarak, proje alanının geniş bir arazi üzerinde bolca dış mekanı olması, yerin topografyasının şehir merkezine uzaklığını anlaşılabilir kılmaktadır. De Castro Evi, çamlarla kaplı bir arazide manzaranın bütününü oluşturan vadiye hakim bir durumda konuşlanmıştır (Resim 4). Proje alanının geniş olması yerin mahremiyet durumuna dair farklı imkanlar vermiştir. Ev, arazi sınırından mahremiyet alanı kadar mesafeye çekilebilmiş, onun ile yer arasında kuvvetli bir ilişki sağlanabilmiştir. Yapının önünde yer alan havuz, hem yapının çevresiyle bütünleşmesini sağlamış hem de arazideki kayalıklarla yapının kuzey cephesindeki geçiş alanını tanımlamıştır. Bir yandan sırtını korulu tepeye vermiş olan bu ev, diğer yandan da kente bakan terasları ve verandaları ile güneye açılmaktadır. Siza, projenin en nazik noktasının, projeyi topografyayı evcilleştirmekte kullanılacak bir araç kılmak olduğunu, bahçedeki duvarların, rampaların ve merdivenlerin bütününün, ana düğüm noktası olmayı sürdüren evle kurulu devamlılığı koparmadan, kendilerini ortaya koyabilmesinin son derece önemli olduğunu vurgular (31).

Alvaro Siza, Vieria de Castro Evi projesi için “Bu proje, boyut, orantı ve mekanlar arası ilişkilerin incelenmesini bugüne kadar hep düzenlemiş olan, ama artık hiç kullanmayan içgüdüsel bilgeliği yeniden bulmak istemektedir” demiştir (32).

Marco de Canaveses Kilisesi (1990  - 1197)

Marco de Canaveses Kilisesi, kot farkının çok olduğu, kalabalık bir sokağa tepeden bakan, bir oditoryum, bir din dersi salonu ve kilise papazının ikametgahını da öngören dinsel bir yapı bütünüdür. Son derece engebeli olan bu alanın, o zamanlar çok kötü binalarla dolu olduğunu belirten Siza, ”Böyle bir yapı bütünü inşa etmek, son derece engebeli bir tepeyi kaldırmak ve yerine bir yer koymak anlamına geliyordu” der (33). Bu ifade, bize Heidegger’in köprü örneğini çağrıştırır. Heidegger’e göre, köprünün mevcudiyetinin, varlığın insanların dolaysız deneyimi üzerinde etkisi çok fazladır. Heidegger, köprü yapımının teknik çözümlerin hepsinden çok daha önemli olan fenomenolojik bir anlamı vardır. Köprü, üstünde geçenlerin günlük hayattaki davranış kalıplarını geri dönülmez biçimde değiştirmiştir (34).

Kilise iki kat olarak teşkil edilmiştir. Üst kat müminlerin toplandığı alan, alt kat ise cenaze törenlerinin yapıldığı şapel olarak kullanılmaktadır. Bu iki mekana giden yollardan da görülebildiği gibi her iki mekan da kendilerini niteleyen özelliklere göre güzergahlar edinmiştir. İlk kattaki şapel neredeyse yapının temeli, kilisenin dayandığı sağlam ve istikrarlı topraktır. Granit duvarlar ve manastır yolu uzak tutabilmektedir. Siza’nın deyimiyle bu durum, çevresi kuşatılmış olan bu platformun “inşa edilmiş doğa” olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır (35). Siza, bu projede kendine refarans olarak, kilisenin yakınındaki arazinin eğiminin üst bölümünde bulunan düzgün ve iyi düzenlenmiş bir mimarisi olan Yaşlılar Yurdu’nu almıştır. Marco de Canaveses Vadisi’ne bakan bir ön avlu oluşturmayı amaçlamış, vadi manzarasını kapatmayacak çözümler aramıştır. Kilise planlamasında, geleneksel formlardan farklı düzenlemeler yapmıştır. Sözgelimi, bu proje sayesinde eskiden sırtını topluluğa dönerek ayini yöneten rahibin, artık topluluğa yüzünü dönmesini sağlamış, Bakire Meryem heykelinin altına kaide koymayarak müminlerle aynı yüksekliğe yerleştirmiş, absidi iç bükey değil de dış bükey çizgilerle betimlemiştir. Siza, bu tavrını zaman içerisinde değişen biçimlere sahip olan geleneksel mekan örgütlenmesinin anlamını ortadan kaldırma teşebbüsü olarak gördüğünü belirtir (36).

Siza, Marco de Canaveses Kilisesi projesinde güzergahların önemli duruma geldiğini, projenin bütününü güzergahların oluşturduğunu söyleyerek, güzergahların her birinin de ilmek atarak başladığı yere döndüğünü, bu durumun da kapalı ve sınırları iyice belirli bir yerde bulunulduğuna ilişkin gerçek bir duygu yarattığını belirtir (37). Bu durum, Heidegger’in doğa yürüyüşleriyle paralellik gösterir. Heidegger düşünmenin ormanda bir yolu takip etmeye benzediğini ileri sürer. Düşünme, varlık olgusu ve onun izleriyle oldukça uyumludur. Bu izler bize mucizevi varlığımızı hatırlatır. Bu izlerin farkına vardığımızda, varlığımızın farkına varır ve bir nevi soluklanırız. Heidegger’e göre varlık ve hiçlik karşısında ürpermeliyiz. Varlığın süre giden mevcudiyetini ve gizli kuvvetini unutursak yolumuzu kaybederiz (38).

Sonuç

Alvaro Siza’nın mimarlığı; yerle kurduğu ilişkisi, yere dair tektonik ve dokunsal verileri ele alışı, insan deneyimi ve gündelik yaşam pratiklerinin tasarımlarına etkisi, yapıların konuşlandırıldığı yere dair verdiği önem ile insan bedeni ve mekan arasında kurduğu ilişki bakımından apayrı bir yerdedir.

Çalışmaları incelendiğinde yapıların yer ve çevresi ile kurduğu ilişki apaçık görülmektedir. Bir yer üzerine çalışırken, o yerde mevcut olan tüm verileri, kimi zaman olduğu gibi, kimi zaman olmak istediği biçimi duyarak veya görerek ele almış, bu minvalde bütünlüğü açıkça görülen projeler üretmiştir. Topografyanın etkin verilerini en iyi şekilde değerlendirmiş, yapılar sanki yüzyıllardır ordaymışçasına bir etki bırakmıştır. Tasarımlarında yeri ve yakın çevresini ele aldığı gibi güzergahları da titizlikle incelemiş, yapılarını güzergahların parçası olarak ele almış ve bütünlüklü projeler üreterek o güzergahlar üzerine inşa edilmiş yerler olarak işaretlemiştir. Projelerinde kendi kişisel deneyimlerinin etkisi görülmekle birlikte, projenin yapılacağı yerde yaşayanların gündelik yaşamlarının izleri de görülmektedir. Birçok projesinde yöre halkının fikir ve deneyimlerinden yararlanmıştır. Eskizlerinde insan bedeni - mekan ilişkisini kurgulama çabası görülmektedir. Sürekli olarak bireylerin iç - dış mekan ilişkilerini düzenlemeyi amaçlamış, verandalar, teraslar üreterek yarı açık geçiş mekanları oluşturmuş, içsel ve dışsal mekanlar arasında keskin ayrım hissini ortadan kaldırmıştır.

Turgut Cansever, “Mimarlık dünyayı güzelleştirir.” der. Alvaro Siza’da bu apaçıktır. O, yere duyarlılığıyla, doğayla ahenk oluşturan yapılarıyla, insan deneyimini önceleyen yaklaşımıyla çağdaş mimarlık dünyasında haklı ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Notlar

  1. Moneo, Rafael, Theoretical Anxiety and Design Strategies in the Work of Eight Contemporary Architects, 2004, MIT Press, Barcelona, s.207.
  2. Moneo, Rafael, a.g.e. s.207.
  3. Özkan, Süha, Çağdaş Mimarlar Dizisi 14, Alvaro Siza, 2001, Boyut Yayınları, İstanbul, s.9.
  4. Moneo, Rafael, a.g.e. s.200.
  5. Özkan, Süha, a.g.e. İstanbul, s.9.
  6. Özkan, Süha, a.g.e. s.11.
  7. Delueze, Gilles, Guattari, Felix, Anti-Ödipus: Kapitalizm ve Şizofreni, Çev: Ege F., Erdoğan H., Yiğitalp M., 2014, Bilim ve Sosyalizm Yayınları.
  8. Siza, Alvaro, Apaçıklığı İmgelemek, Çev: Tümertekin, Alp, 2015, Janus Yayınları, İstanbul, s.9.
  9. Bilgin, İhsan, Cansever’in Yolu, Yapı Dergisi, Ekim 2017, 431, s.17.
  10. Mayakovski, Vladimir, Şiir Nasıl Yapılır, Çev: Çeker, A., 2016, Altıkırkbeş Yayınları.
  11. Moneo, Rafael, a.g.e., s.201.
  12. Lorca, F. Garcia, Ne Garip Federico Adında Olmak, Çev: Alova, 2009, Can Yayınları.
  13. www.area-arch.it
  14. SHARR, Adam, Mimarlar İçin Heidegger, Mimarlar İçin Düşünürler 02, Çev: Atmaca, Volkan, 2017, YEM Yayınları, İstanbul, s.8.
  15. Gürkaş, E. Tuncer, Yer Üzerine Sayıklamalar, Sigma Dergisi özel sayı, 2012, İstanbul, s.6.
  16. Sönmez, F. Uz, Çağdaş Mimarlar Dizisi 14, Alvaro Siza, 2001, Boyut Yayınları, İstanbul s.32.
  17. Çapkın, D. Furkan, Yeşil Mimari Olarak Tanımlanan Projelerde Ekolojik Yapım Sistemlerinin Yeri, Tez, 2011, İstanbul, s.7.
  18. Siza, Alvaro, a.g.e. s.87.
  19. Moneo, Rafael, a.g.e. s.204.
  20. Özkan, Süha, a.g.e. s.11.
  21. httpss//www.metalocus.es
  22. Rousseau, Jean-Jacques, Toplum Sözleşmesi, Çev: Vedat Günyol, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. S.43.

23-24. httpss//www.dezeen.com

  1. Siza, Alvaro, a.g.e. s.28,35.
  2. Bachelard, Gaston, Mekanın Poetikası, Çev: Tümertekin, Alp, 2014, İthaki Yayınları, İstanbul, s.32.
  3. Proust, Marcel, Kayıp Zamanın İzinde, Çev: Roza Hakmen, 2013, YKY, İstanbul.
  4. Tanyeli, Uğur. “Rüya, İnşa, İtiraz,” Boyut Yayınları, 2011, İstanbul, s.57.
  5. Siza, Alvaro, a.g.e. s.47.
  6. httpss//www.3dlancer.com

31-32. Siza, Alvaro, a.g.e. s.48.

33-35. Siza, Alvaro, a.g.e. s.49.

  1. Sharr, Adam, a.g.e. s.50.
  2. Siza, Alvaro, a.g.e. s.53, 54, 55.
  3. Siza, Alvaro, a.g.e s.50
  4. Sharr, Adam, a.g.e. s.24.

Kaynaklar

  1. Bachelard, Gaston, Mekanın Poetikası, Çev: Tümertekin, Alp, 2014, İthaki Yayınları, İstanbul, s.32.
  2. Bilgin, İhsan, Cansever’in Yolu, Yapı Dergisi, Ekim 2017, 431, s. 17.
  3. Çapkın, D. Furkan, Yeşil Mimari Olarak Tanımlanan Projelerde Ekolojik Yapım Sistemlerinin Yeri, Tez, 2011, İstanbul, s.7.
  4. Delueze, Gilles, Guattari, Felix, Anti-Ödipus: Kapitalizm ve Şizofreni, Çev: Ege F., Erdoğan H., Yiğitalp M., 2014, Bilim ve Sosyalizm Yayınları.
  5. Gürkaş, E. Tuncer, Yer Üzerine Sayıklamalar, Sigma dergisi özel sayı, 2012, İstanbul, s.6.
  6. Lorca, F. Garcia, Ne Garip Federico Adında Olmak, Çev: Alova, 2009, Can Yayınları.
  7. Mayakovski, Vladimir, Şiir Nasıl Yapılır, Çev: Çeker, A., 2016, Altıkırkbeş Yayınları.
  8. Moneo, Rafael, Theoretical Anxiety and Design Strategies in the Work of Eight Contemporary Architects, 2004, MIT Press, Barcelona, s.207.
  9. Özkan, Süha, Çağdaş Mimarlar Dizisi 14, Alvaro Siza, 2001, Boyut Yayınları, İstanbul s.9.
  10. Proust, Marcel, Kayıp Zamanın İzinde, Çev: Roza Hakmen, 2013, YKY, İstanbul.
  11. Rousseau, Jean - Jacques, Toplum Sözleşmesi, Çev: Vedat Günyol, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul. s.43.
  12. Siza, Alvaro, Apaçıklığı İmgelemek, Çev: Tümertekin, Alp, 2015, Janus Yayınları, İstanbul, s.9.
  13. Sharr, Adam, Mimarlar İçin Heidegger, Mimarlar İçin Düşünürler 02, Çev: Atmaca, Volkan, 2017, YEM Yayınları, İstanbul, s.8.
  14. Sönmez, F. U, Çağdaş Mimarlar Dizisi 14, Alvaro Siza, 2001, Boyut Yayınları, İstanbul, s.32.
  15. Tanyeli, Uğur, “Rüya, İnşa, İtiraz,” Boyut Yayınları, 2011, İstanbul. s.57.

URL 1- httpss//www.metalocus.es

URL 2- httpss//www.dezeen.com

URL 3- httpss//www.3dlancer.com

URL 4- www.area-arch.it

URL 5- http://www.bmiaa.com/

URL 6- https://gulbenkian.pt

URL 7- http://www.dreamideamachine.com

URL 8- https://www.joaomorgado.com

URL 9- https://images.adsttc.com

URL 10- https://www.flickr.com