“Dünyanın en etkili 100 insanından biri” kabul edilen Bjarke Ingels’in yaratıcı iç dünyasına ve zihnine benzersiz bir pencere aralayan ve Ocak 2020’ye kadar Danimarka Mimarlık Merkezi (DAC)’ta açık kalacak olan “Formgiving” başlıklı sergi vesilesiyle BIG projelerinden öne çıkan 8 proje…

Derleyen: Besray Köker

Üç kardeşin ortancası olarak 1974 yılında Danimarka’da dünyaya gelen Bjarke Ingels, çizim yeteneğini henüz çocuk yaşlarında fark etti. Bugün müzisyen olan ablasının çocukken çok iyi piyano çalışı, ancak kendisinin müziğe zerre kadar yeteneğinin olmayışı onun herkesin potansiyelinin farklı alanlarda gelişebileceğini fark etmesini sağladı. “Hep bir çizgi roman ressamı olmak istemişimdir” diyen Ingels, Danimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’ne de bu tutkusu nedeniyle başladı. Zamanla çizgi roman evreninin sadece karakterlerden ibaret olmadığını, o büyülü evrenin fonunu kentlerin, binaların ve doğanın oluşturduğunu kavrayarak mimarlığa yöneldi. Flash Gordon’dan Star Wars’a, Geleceğe Dönüş’ten Superman’e uzanan bir geçmişte büyüyen Ingels’in, “Geleceğin ulaşımı Hyperloop” projesinin üç yıl önceki lansmanında “Bu, zihinsel haritamızı tamamen değiştirecek bir geleceğin başlangıcı” ve “Yakınlık ve mesafeye, zamana ve uzaya yönelik anlayışımız bu yeni seyahat formu tarafından değiştirildikçe yalnızca şehrimizi değil, aynı zamanda bölgemizi ve sonunda dünyayı da etkileyecek” demesi tesadüf değildi.

Bjarke Ingels’in “Wordcraft”, “Hedonistic Sustainibility” ve “Pragmatic Utopia” olarak isimlendirdiği ve günümüz mimari anlayışını şekillendiren düşünceleri ile iletişim becerisi, hedefleri ve tutkusu, onun yeni nesille hızlı ve kolay bağ kurmasına olanak tanıyor. Hollanda Mimarlık Enstitüsü’nün “Neşeli, sosyal sorumlulukları ve mizahı birleştiren mimarların yeni nesil üyesi” olarak nitelendirdiği Ingels, kesinlikle stabil bir karakter değil. Tıpkı ortaya koyduğu işler gibi, sürekli dinamizm içinde ve gezegenle entegrasyon halinde olan Ingels, bu yönde üretimlerini gerçekleştirmeye de devam ediyor. Onu çağdaşlarından ayıran en önemli özelliklerinden biri de bu…

18 yaşında girdiği akademide sıradan bir çizim dersinde dahi, sınıf arkadaşlarının aksine, yaptığı işin aynı zamanda onu eğlendirmesine ve geliştirmesine kafa yoruyor, herkesten farklı olarak teknolojiyi çok yakından takip ediyor, kütüphanelerde vakit geçiriyor ve duayen mimarların röportajlarından feyzalıyordu. Onu Rem Koolhaas’ın stüdyosu OMA’da çalışmaya götüren yolu açan bu merak dolu ve tutkulu yaklaşımı oldu. 2001 yılında yola OMA’dan meslektaşı Julien de Smedt ile çıksa da, VM Evleri projesi sonrasında 2006 yılında üretimlerine tek başına devam etme kararı aldı. BIG ile başlayan bundan sonraki 10 yıllık süreç günümüze kadar baş döndürücü bir üretkenlikte ilerledi.

Bjarke Ingels, henüz 44 yaşında ama tüm zamanların en etkili mimarlarının ancak 50’lerinden, hatta 60’larından sonra yakalayabildiği bir verimliliğe ve başarıya sahip. Onu parmakla gösterilen bir mimar haline getiren en önemli unsurlar elbette ki mesleki azmi, mimarlığa duyduğu aşk ve yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluk bilinciydi. Ama bundan daha da öte, günümüz dünyasının ve gelecek nesillerin mimariden neler bekleyeceğini iyi anlamış olması ve her daim değişimi hissederek çalışmalarına uygulamayı başarabilmesi onu bulunduğu noktaya taşıyan temel katalizörler oldu.

Danimarka Mimarlık Merkezi’nde (DAC) sergilenen 71 BIG projesi, geleceği 5, 10 ve 50 yıllık süreçler halinde kategorize ederek yorumluyor. Sergide, BIG’in “Biz insanlar, geleceği tahmin etmek yerine, geleceğimizi şekillendirme fırsatına sahibiz” söylemine dayanan felsefesi “Big Bang’ten bugüne ve geleceğe” konseptiyle ele alınıyor. Sergide yer alan ve 14 milyar yıl önce evrenin doğuşuna neden olan Big Bang ile başlayan dev, mekânsal zaman çizelgesi, insanoğlu tarafından gerçekleştirilen biçimlendirmenin gezegenimizin evriminde nasıl önemli bir rol oynadığını ve bunun nasıl devam edeceğini gözler önüne seriyor.

Her yaştan ziyaretçi, legodan yapılmış 25 BIG binası ile çevrili bir lego havuzunda, hayal gücünü serbest bırakarak yaşadığı dünyayı bizzat tasarlayabilirken, Bjarke Ingels’in günümüze ışık tutarken geleceği de biçimlendiren yay biçimli müze tasarımları, spiral formlu apartman yapıları, atık-yakma tesislerinin üzerinde konumlandırılan kayak pistleri ve dünyanın en hızlı ulaşım aracı gibi inovatif projelerinden de ilham alıyor.

Serginin “gelecek” konseptli bölümünde ise ziyaretçileri, birkaç yeni BIG tasarımının dünya prömiyeri de dahil olmak üzere, yeni mimari çalışmalar ve şehir planlarının sergilendiği minyatür bir şehir karşılıyor. Bu bölüm, insanların bir gün Mars’ta yaşamalarını sağlayacak potansiyele sahip robot, yapay zekâ ve 3D baskı teknoloji çözümleriyle yapı üretiminin geleceğini gözler önüne seriyor.

Hitabet yeteneği gelişmiş iyi bir konuşmacı olan Bjarke Ingels’in mimari projeleri haricinde “Yes is More”, “H2C: Hot to Cold” ve bu serginin kitabı olan “Formgiving “ başlıklı, yayınlanmış üç adet de kitabı bulunuyor. Hakkında ayrıca “Bigtime” ve “Abstract: Art of Design” isimli iki belgesel filmin de çekildiği Ingels, aynı zamanda ortağı olduğu KiBiSi tasarım ofisinde ürün tasarımlarına da imza atıyor.

1. VM Houses / Orestad, Kopenhag, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Hopfner A/S, Dansk Olie Kompagni A/S
Tamamlanma Tarihi: 2005
Alan: 25.000 m²
Fotoğraflar: Erik Abrahamsen, Johan Fowelin

2006 yılında Forum Award’da İskandinavya’nın En İyi Binası Ödülü’nü ve bir sonraki yıl da Mies van der Rohe Onur Ödülü’nü kazanan VM Houses projesi, mümkün olan en yüksek sayıda ev sahibine en iyi ışık miktarını ve en iyi görüş alanını sunabilmek amacıyla tasarlanmış. Kuş bakışı görünüşte V ve M harfleri şeklinde görülen VM Houses, Kopenhag’ta 2000’lerde bu ilk konut projesiyle yerleşime açılan Ørestad bölgesinde yer alıyor. İki bloktan oluşan bu projeyi o dönem ortağı olan Julien de Smedt ile birlikte tasarlayan Bjarke Ingels, sonrasında bu bölgede inşa edeceği “The Mountain Dwellings” ile bölgenin daha ilerisinde konumlanan 62 bin m2’lik “8 House” konut projelerini ise o yıllarda temellerini attığı BIG çatısı altında gerçekleştirmiş. Julien de Smedt, “Artık bireyselliğin eskisinden çok daha büyük bir rezonans olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Çeşitlilik kabul görüyor ve hatta arzulanıyor. İnsanlar içlerinde yaşayacakları konut projelerinde de bireysellikten faydanabilmelidir” derken aslında projenin temel tasarım yaklaşımının kısa bir özetini sunuyor.

Mimarların Le Corbusier’nin sosyal konut anlayışını yeniden yorumladıkları ve iki temel unsuru aynen sürdürdükleri VM Houses’da her iki blok birbirini kucaklayacak şekilde konumlanıyor; M ve V formlarının birbirini kapsaması estetik yerine işlevselliğe dayalı rasyonel nedenler barındırıyor. Hacimler tüm evlerde optimum havalandırma, ışık ve manzaraya sahip. Konut birimleri, birbiri içine geçen geometrilerde 230 ünite için 80 benzersiz tipte sahip. Bu seçenekler, binada hem mimari hem de toplumsal çeşitliliği artırıyor. V bloğunun parka bakan güney cephesinde konumlanan üçgen balkonlar, dışarıdan bakıldığında bir köpek balığının dişlerini andırıyor. Ancak bu üçgen balkonlar sadece form düşünülerek değil, her evde güneş ışığının geçişine bolca izin verecek şekilde tasarlanmış.

2. The Mountain Dwellings / Orestad, Kopenhag, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Hopfner A/S, Dansk Olie Kompagni A/S
Tamamlanma Tarihi: 2008
Alan: 33.000 m²
Fotoğraflar: Jens Passoth, Jakob Boserup, Iwan Baan

Kopenhag’ın küçük ama hareketli yeni kentsel gelişim merkezi Ørestad banliyösünün düzlüklerinde, BIG tarafından tasarlanan ve adeta bir konut tepesi gibi yükselen “The Mountain”, VM Houses ile aynı müşteri için, aynı caddeye inşa edildi. Yapı, 2/3 park ve 1/3 yaşam alanından oluşuyor ve bu şekilde, fonksiyonlar arasında simbiyotik bir ilişki sağlanıyor. Proje, stil sahibi yeni nesil aile yaşantısı sunan tasarım odaklı mimari olanaklara sahip. Bu projede BIG, yan yana iki ayrı bina yapmak yerine, park alanını teraslı konutların üssü haline getirmeyi tercih ediyor. Yapı, tamamı konutlarla kaplı beton bir yamaç gibi, 10. kattan caddeye uzanacak şekilde kurgulanmış. Tüm daireler güneşe bakan çatı bahçelerine, önü tamamen açık bir manzaraya ve park yerine sahip. Çatı bahçeleri, mevsimlere göre karakter değiştiren bitkilerle oluşturulurmuş ve sürdürülebilir teknolojiye sahip devasa bir sulama sistemi ile donatılmış. Yapıda yağmur suyu, damlama-sulama yoluyla yeniden kullanılırken, iklimlendirme de doğal yollarla yapılıyor. Bahçelerden sürgü kapılı cam bir cephe ile ayrılan 80 konut birimine sahip bu projenin, devasa park alanında 480 park yeri yer alıyor. Binanın iç duvarları boyunca hareket eden eğimli bir de asansör bulunuyor. Üzerine Everest Dağı siluetinin yansıdığı, otopark alanını çevreleyen delikli alüminyum plakalar, otopark alanına hava ve ışık girişini kolaylaştırıyor. Farklı renklerde tasarlanan otopark katları, gece aydınlatması ile birlikte renk haleleri oluşturarak Everest Dağı’nda gün batımı seyri vadediyor.

3. Danish World Expo / Şangay, Çin

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Danish Entreprise And Construction Autority
Tamamlanma Tarihi: 2010
Alan: 3.000 m²
Fotoğraflar: Leif Orkelbog Andresen, Iwan Baan

Çin’in Şangay şehrinde gerçekleşen World Expo 2010’da yer alan Danimarka Pavyonu, sadece Danimarka’nın güçlü taraflarını sergilemekle kalmadı; ziyaretçilerle etkileşim kurarak, onlara Kopenhag’ın cazibe noktalarına dair en iyi deneyimi yaşattı. Şehir bisikleti, açık halk havuzu, ekolojik piknik alanı ve doğal bir oyun alanından oluşan bu projenin konseptiyle yarışmayı kazanan BIG, Danimarka’nın fuarda, ikon haline gelen nefes kesici bir yapıyla boy göstermesini sağladı. Bugün yapı, Ingels’in mimarlık arenasında tanındığı ve ismini daha büyük kitlelere duyurduğu prestij projesi olarak kabul ediliyor. Mimarın 2009 yılında Kazakistan’ın başkentinde inşa ettiği Ulusal Kütüphane’nin yükseldiği Mobius şeridinin kompleks geometrisi ve Danimarka’nın yaşam alışkanlıklarının bir araya gelişi, 3.000 metrekarelik bu alanın da spiral formda tasarlamasına zemin oluşturmuş.

Sergi alanları, terasa açılan yürüyüş yolu ve yapının geneline hakim olan bisiklet parkurunun kavisleri, Danimarka kültürünü, müze soğukluğundan uzak, organik bir ortamda izleyicileri de içine dahil ederek ortaya koyuyor. Pavyona ziyaretçilerin kullanması için yerleştirilen 1500 bisiklet, bir anlamda, hem Danimarka’nın hem de Çin’in gündelik yaşamının ayrılmaz bir parçası ve her iki ülkenin de ortak ulusal simgesi. Yapının zemin katında ziyaretçilerin yüzebileceği ve ortasında Kopenhag’ın ünlü deniz kızı heykelinin olduğu, suyu Danimarka’dan getirilmiş bir de havuz bulunuyor.

4. VIA 57 West / New York, ABD

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: The Durst Organization
Tamamlanma Tarihi: 2016
Alan: 77.202 m²
Fotoğraflar: Iwan Baan, Kirsten Bucher

2012 yılında New York’ta daimi ofisini açan BIG’in bölgede başladığı ilk projesi olan VIA 57 West, Avrupa’nın çeper blok tipolojisi ile Manhattan’ın geleneksel gökdelenlerinin bir melezi niteliğinde. Her iki tarzın avantajlarını benzersiz bir formda buluşturan VIA 57 West, yoğun bir kitleyi ağırlayabilen samimi ve güvenlikli bir ortam sunarken, yapını kompaktlığı ve verimliliği de müthiş manzarayla birleşiyor. Bloğun üç köşesi aşağıda tutularak kuzeydoğu köşesi yaklaşık 140 metre yükseltilmiş. 709 rezidansın yer aldığı yapı, 2.045 metrekare yeşil alana sahip. Avlu daireleri, Hudson Nehri’ne doğru bakarken, oluşturulan bu mimari ile batı güneşinin evlerin içerisine derinlemesine ulaşması sağlanmış. Bu sayede yanı başındaki Helena Tower da nehir manzarasını koruyabiliyor. Binanın şekli, bakanın görüş açısına göre değişebiliyor; yapı, batı yakası kara yolundan piramit gibi görünürken, batı 58. Cadde’den etkileyici bir cam kuleyi andırıyor. Kopenhag’ın klasik şehir vahalarından ilham alan avlusu, caddeden görülebiliyor ve Hudson Nehri Parkı’nın bitişiğindeki yeşilliklerle birleşerek yayılmaya devam ediyor.

5. Urban Rigger / Kopenhag, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Udvkling Danmark A/S
Tamamlanma Tarihi: 2016
Alan: 680 m²
Fotoğraflar: Laurent De Carniere, Frederik Lyng

Eski gemi konteynırlarının küçük yüzen köylere dönüştürülme projesi olan Urban Rigger projesine, yıllar içerisinde Danimarka’ya okumaya gelen öğrenci sayısının azımsanmayacak bir seviyeye ulaşması ve konaklama açığı oluşması sebebiyle ihtiyaç duyulmuş. Yapının tasarımında, mimarinin insan ölçeği ile kitlesel üretimin hız ve verimliliği önemli çıkış noktaları olmuş. Öğrenci konutu olarak hizmet veren bu yüzen yerleşkelerin her birinde 9 konteynırdan oluşan 12 stüdyo daire ve yaklaşık 160 metrekare büyüklüğünde bir avlu yer alıyor. Yüzebilen ve tasarımı esneyebilen bu yapılar, CO2 salınımı yapmayan bu mobil yapılar, kolektif ve çevreye duyarlı yaşamın bir örneği olarak kendine hayran bırakıyor. Şehrin kalbindeki limanda kullanılmayan alanlara konumlanan bu yüzen yapılarda ayrıca kayık iskelesi, yüzme platformu, barbekü alanı ile         65 m² ortak çatı terası bulunuyor. Deniz seviyesinin altında duba görevi gören 220 metrekarelik bodrum katında; 12 depo, toplantı alanı, mutfak, teknik oda ve bir çamaşırhane bulunuyor. Yüzer yapılar ihtiyaç duyulduğunda farklı şekillerde ve değişen boyutlarda birleştirilerek birbirine kolayca monte edilebiliyor. Su erişimi olan herhangi bir yere yerleştirilebilen Urban Rigger, ihtiyaç duyulduğunda kolaylıkla taşınabiliyor.

6. Lego House / Billund, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Lego Group
Tamamlanma Tarihi: 2017
Alan: 12.000 m²
Fotoğraflar:  Iwan Baan, Kim Christensen

“Çocuklara müzik, sanat, edebiyat ve fen öğretilirken kimse onlara kentlerimizin nasıl geliştiğini temel olarak anlatmıyor. Eğer anlayamazsak nasıl müdahale edebiliriz?” Bjarke Ingels’in yaşadığımız kentlerin de ders olarak okutulması gerekliliğini savunan bu sözleri ve düşündüren sorusu, çocukların oyun oynayarak kendi dünyalarını inşa etmelerinde önemli rolü olan Lego oyuncaklarını hatırlatıyor. 25 milyon Lego tuğlasıyla dolu Lego Evi’ni fikir aşamasından inşasına gerçekleştirmek ünlü mimar için unutulmaz bir deneyim olmuş. Billund kentinde 12 bin metrekarelik bir alanda her yaştan Lego hayranını ağırlayan ve tarifsiz bir deneyimin kapılarını aralayan yapı, Lego tuğlalarının sonsuz olasılıklarının bir manifestosu niteliğnide. Lego’ların oyuncak boyutundan çıkarak mimari ölçekte yeniden üretilmesi ile yükselen Lego Evi, birbirine içeriden bağlı ve üst üste binen 21 bağımsız bloktan ve ortasında 2.000 metrekarelik bir meydandan oluşan üç boyutlu “oyun evi” olarak tasarlanmış interaktif bir müze. Yapının birinci ve ikinci katında lego renkleriyle kodlanmış dört oyun alanı bulunuyor. Çocuğun öğrenme sürecinin dört aşamasını temsil eden alanlarda; kırmızı yaratıcı, mavi kavramsar, yeşil sosyal ve sarı duygusal zekâya hizmet ediyor. 23 metre yüksekliğindeki yapının en üst katında ise Masterpiece Gallery yer alıyor. Dünyanın dört bir tarafındaki Lego severlerin ürettikleri sanat eserleri de bu galeride sergileniyor.

7. Tirpitz / Blavand, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Vardemuseerne
Tamamlanma Tarihi: 2017
Alan: 10.500 m²
Fotoğraflar: Rasmus Hjortshoj, Laurian Ghinitoiu

Danimarka’nın batı sahillerinde Blåvand kentinde bulunan dramatik bir savaşın tarihine ışık tutan Tirpitz, kırılgan bir dengenin beden bulduğu kumun içerisindeki kutsal bir alan. 2.800 m2 alana yayılan bu “görünmez müze”, 2. Dünya Savaşı’ndan kalma eski bir Alman sığınağının uzantısı olan ve kumun içerisine inşa edilmiş 4 ayrı sergi alanı ve merkez avlusu ile birlikte kültürel bir yer altı kompleksine dönüştürülme projesi. 3 yılda inşa edilen yapı, açıldığı ilk 6 ayda, 180 binden fazla ziyaretçiyi ağırlamış. Tirpitz’in mimarisi, II. Dünya Savaşı sığınağının bir antitezi olarak vücut buluyor. Hermetik yapının ağırlığı, yeni müzenin davetkâr hafifliği ve açıklığı ile giderilmiş. Galerilerin açık bir vaha gibi kumullara entegrasyonu, sığınağın monolit kütlesiyle keskin bir tezat oluşturması sebebiyle tercih edilmiş. Çevreleyen yollar, merkezi bir açıklıkta buluşuyor ve kum tepelerini keserek gün ışığını ve havayı kompleksin kalbine ulaştırıyor. Sığınak, yeni bir kültürel buluşma merkezine giriş yapıldığını gösterirken, bir yandan da karanlık bir mirasın tek işareti oluyor. Kompleks, mevcut yapılarda ve alanın doğal peyzajında da bulunan dört ana malzeme olan beton, çelik, cam ve ahşaptan oluşuyor. Orijinal topçu kalesinin ağır ve müdahaleci beton blok halinin tersine Tirpitz, kumullara zarifçe yerleşmiş ve manzara ile kamufle olmuş. Öyle ki, ziyaretçiler ilk önce sığınağı görürken müze kompleksini ve merkezine giden ince kesimleri ancak yaklaşırken ayırt edebiliyor.

8. Amager Bakke/Copenhill / Kopenhag, Danimarka

Mimari Tasarım: BIG-Bjarke Ingels Group
İşveren: Amager Resource Center
Tamamlanma Tarihi: Devam Ediyor
Alan: 41.000 m²
Fotoğraflar: Soren Aagaard, Rasmus Hjortshoj

Amager endüstriyel bölgesinde konumlanan atık enerji tesisi Amager Bakke/Copenhill, yıllardır bölgede heyecan arayan ekstrem spor meraklılarını kendine çekmeye hazırlanıyor. Kayak pistiyle başlayan ve wakeboard’dan çim kayağına, go-kart yarışından 85 metrelik yapay tırmanış duvarına farklı kulvarlarda sporları “çatısında” gerçekleştirmeyi vadeden tesis, endüstriyel yapı mimarisine farklı bir anlayış getiriyor. Amager Bakke sadece bölge için değil, dünya için de bir dönüm noktası. Ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan verimli olan atık-enerji santrali, BIG’in önermesi ile izole edilmiş bir yapı olmaktan çıkıyor. Mimariyi harekete geçiren yapı, Amager Resource Center’ın ilerici vizyonuyla bina ile şehir arasındaki ilişkiyi yoğunlaştıyor. Şimdiden ikon haline gelen, aynı zamanda sosyal yaşama entegre bu yeni tesis, kendi başına kentsel ölçekte bir destinasyon olmayı başaracak gibi duruyor. Kayak pisti tamamlandığında da 400 metre uzunluğunda ve 90 metre yükseklikte yaklaşık 10 bin metrekarelik bir kayma alanı sağlayacak. Neveplast malzemeden yapılan yapay pist, yeşilin 5 farklı tonuna sahip. Santralin kendisi Mart 2017’den beri faaliyette ve 40 yaşındaki Amagerforbraending tesisinin yerini almak üzere Kopenhag’ın batısında inşa edilmiş.